Umarım dikkatlice sonuna kadar okursunuz ve bir nebze de olsa, “biz ne yapıyoruz?
iktidar,güç ve bir avuç yer altı zenginliği için masum insanların canına kıymaya değer mi?” diye elinizi başınızın arasına alıp düşünürsünüz.
ELMA kokusunu sever misiniz?
Ya da şöyle sorayım. Hiç elma yerken aslında
boğazınızda bir yanma hissettiniz mi?
Hayır mı?
O halde size bir şey
anlatayım..
Bu sabah elma kokusuyla uyandı İDLİBliler.
Sevinçle mutfağa
yöneldiler önce.
Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar.
Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor, hemen dışarı akın ettiler
merak ve heyecanla.
Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla
dışarı çıkmış.
Hızlı hızlı yürümeye başladılar; kokunun kaynağını aramaya
başladılar.
Gittikçe şiddetlendi elma kokusu.
Ama bir yandan da derilerinde bir
yanma hissettiler sanki.
Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler.
Bu sefer daha
hızlı koşmaya başladı birçoğu.
Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi.
Koşuyorlardı; ama yanıyorlardı da.
Bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya
başladılar.
Yanma iyice artıyordu.
Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye
başladığını gördüler korkuyla.
Bir an önce suya ulaşmalılardı.
Kendilerini can
havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer, asit dolu bir havuza
girmişler gibi.
Artık ölmüşlerdi, ölümün nereden geldiğini anlayamadan.
Yanarak
ölmüşlerdi, üstelik ateşsiz ve dumansızdı bu yanma çığlıklarla bağırışlarla
çağırışlarla.
Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden, ne olduğunu anlayamadan…
"Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı, kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu.
”
Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki; vücudunuza temas
ettiği anda yakar sizi, nefes almak için çırpınırsınız; alamazsınız.
Deriniz
büzülüp çürür.
Yavaş yavaş, acı çeke çeke ölürsünüz.
Öyle ki başınıza silah
vurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz.
Bu zehir de elma kokuluydu.
Güzel kokulu zehir, Zekice planlanmış bir katliamdı.
Hedeflerinde çocuklar
vardı, geleceği hedeflemişlerdi..
En çok da çocuklar öldü İDLİB`de.
Tıpkı diğer
katliamlardaki gibi...
Yıllar sonra ülkelerine demokrasi getirecek olan o
uzak memleketteki adamlar, kendi memleketlerindeki o diktatöre hediye
etmişlerdi bu elma kokulu zehri.
Ölmeden önce, ölürken, yanarken İDLİBlilerin
attıkları çığlıkları duyamadılar o özgürlükçü ve demokrat adamlar.
Çünkü o
sırada başka ülkelerde başka hayatları mahvetmekle meşgullerdi.
Başka soykırım
planları vardı.
Onlardı zaten, Hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları
yakan.
Onlardı Vietnam’da yüzlercesini, binlercesini katleden.
Onlardı
Ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen.
Onlardı Filistin`e, Arakana, Halepçe’ye imza atan.
Duyamadılar o çığlıkları…
Şimdi İDLİB’li çocuklar el ele tutuşmuş Hiroşimalı,
Ruanda’lı, Vietnamlı, Halepçe’li, Filistinli kardeşleriyle dünyaya mesaj
veriyorlar, insanlığa sesleniyorlar;
İDLİB`de 04 Nisa`n 2017 de insanlık nefessiz
bırakıldı, yakıldı...
Hiç bir gazete yarın Arapça başlık atmayacak...
Çünkü
mazlumlar yalnızdır...
TEŞEKKÜRLER SEVGİLİ DOSTUM
DR.HAKAN SUNAL.İYİ
Kİ VARSIN.