euzü billahi minneştanirracim bismillahihirrahmanirrahim
	elhamdü lillahi rabbül alemin
	vessalatu vesselamı ala rasulüna muhammedin
	ve ala alihi ve eshabihi ecmain:
	Muhterem gönül dostları:
	Bu akşamki .sohhelimizi gecenin özelliği dolayısıyla Berat kandili hakkında oluşturmaya çalışacağız. Cenabı Hak cümlemize bu gecenin hakikatlerim anlayacak uyanık bir kalp ve açık bir ze¬ka nasip etsin.
	Arabi aylardan Şaban ayının 14. gününü 15. gününe bağlayan gece Berat gecesidir. Evvela berat kelimesine bir göz atalım.
	Berat gecesinin özellikleri şunlardır :
	1- Kur’anı Keriym bu gecede “levh-i mahfuz”dan dünya semasına indirilmiştir. 
	(Duhan Suresi 44/1-8 ayetleri)
	“ha mim”  (1)
	“vel kitabil mübiyni” (2)
	“inna enzelnahü fiy leyletin müba¬reketin inna künna münzirıyne” (3)
	“fiy¬ha yüfreku küllü emrin hakiymin” (4)
	“emren min ındina inna künna mürsiliy¬ne” (5)
	“rahmeten min rabbike innehü hüvessemiyul aliymü” (6)
	“rabbissema¬vati vel ardı ve ma beynehüma in kün¬tüm mukıniyne” (7)
	“lâ ilahe illa hüve yuhyiy ve yümiytü rabbüküm 
	  ve rabbü abaikümü’l evveliyne” (8)
	ha mim (1)
	ve mübin/beyan olan/açıklayan kitab (andolsun) (2)
	inna/kesin/muhakkak biz mübarek/bereketli  kutlu gece içinde  
	biz enzelnahü/onu/kendisini inzal ettik
	inna/kesin/muhakkak biz münzir/uyaranlar idik (3)
	hakiym/hikmetli küllü/her emir/iş fiy¬ha/içinde/onda tefrik/ayırt edilir (4) 
	emir/iş olarak/olan indi/katımızdan 
	inna/kesin/muhakkak biz mürsil/gönderenler idik (5)
	innehü/kesin o hüve/odur semi/duyan aliym/bilen
	senin rabbinden  rahmet’tir ki  (6)
	eğer mukıniyn/yakiyn olanlar iseniz
	semavat ve arzın ve onların/kendilerinin aralarındakilerinin rabbıdır (7)
	“lâ ilahe illa hüve” 
	 sizin rabbınız ihya eder/hayat verir ve yümit/mevt eder/öldürür  
	ve ata/aba/babalarınızın evvelkilerin/ilklerin rabbidir
	 “Ha mim. Apaçık olan Kitaba and olsun ki. Biz onu  kutlu bir gecede indirdik.  Doğ¬rusu biz  insanları uyarmaktayız. Katımızdan bir buyrukla her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu biz öteden beri peygam¬berler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki  bu senin Rabbinden göklerin  yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O  işitendir  bilendir. O’ndan başka ilah yoktur  diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz önceki babalarınızın da Rabbidir.”
	2 - Kıblenin yönü bu gecenin ertesi günü Kudüs’ten Mekke’ye (Kabe’ye) döndürülmüştür.
	3 - Mahlukatın bir yıl içindeki rızıklarına  alacaklarına ve ömürlerine dair Cenab’ı Hak bu gecede takdirde bulunmuştur. O yılın programı bu gece içinde yürürlüğe girmektedir.
	Peygamberimiz (S.A.V.) bu geceyi Hz. Aişe (R.A) validemize anlatırken şöyle buyurmuşlardır:
	“Bu gece Şabanın onbeşinci gecesidir. Allahu Teala bu gecede Beni Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri kadar insanı cehen¬nemden azad eder. Fakat bu gecede; kendisine eş ve ortak ko¬şanların  müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin  ak¬rabaları ilemünasebeti kesenlerin  hayat ve ihtişamlarına mağrur olanların ve ana babasına isyan edenlerin yüzüne bakmaz.”
	(Ha¬dis Ramuz 1236) 
	“Allah: Şaban ayının ortasındaki Berat gecesinde dünya semasına tecelli edip müşrik ve haksız yere (başkalarına öfkelenip) düşmanlık yapan kimseden başka tüm insanları bağışlar”
	(Ha¬dis Ramuz 1289)
	Şabanın yarısında (Berat gecesinde) Allah kullarına muttali olur: Mü’minleri bağışlar  kafirlere mühlet verir. Kin ehlini ise  kinlerini bırakıncaya kadar affetmeden kendi hallerine bırakır. 
	Muhterem canlar:
	Berat gecesinin ne olduğunu daha iyi anlıyabilmeniz için evvela Berat sözcüğünün neyi ifade ettiğini anlamamız gerekmek¬ledir. 
	Berat; bilindiği gibi bir yükümlülükleri kurtulmak  her han¬gi bir şekilde suçlanıp  o suçtan Beraat edip temize çıkmak  borcun ödendikten sonra aldığı ibra ve nihayet bulunduğu zor hal¬den kurtuluştur  diye ifade edilebilir.
	Bu mevzu ile ilgili kitaplarda Berat kandili uzun uzadıya an¬latılmıştır. Bizim bunlara ekleyecek pek bir şeyimiz yoktur. Biz daha ziyade gönlümüze geldiği  aklımızın erdiği kadarıyla bu ge¬cenin bizlerdeki karşılık ifadesinin ne olduğunu söze getirmeye çalışacağız.
	Berat: Beraat etme
	Berr’: “Ebrar” zümresi  yani iyiler toplumu:
	Birinci manada berat; 
	Kişinin  Hakkın emir ve yasaklarına uyup bedensel boyutta yaşamını  bu kurallar üzerine bina edip is¬yan etmeden  günaha girmeden  her varlığa iyi bir muamele ile sürdürmesidir. Bunun karşılığında kazanacağı Rabbinin hoşnutluğu  onun berat’ı olacaktır. Bu genel hükümdür.
	Ey Hak talibi olan canlar 
	Daha evvelce işaret edilen Regaib ve Mevlût yaşantılarıyla belirli bir idrak seviyesine yükselen salik berat mevzuu ile de ger¬çek beratın ne olduğunu anlamaya çalışmalıdır.
	Birinci berat günahtan  isyandan kurtulmaktır.
	İkinci berat ise kendinde var zannettiği benliğinden kurtul¬maktır.
	Birinci beratı gerçekleştiren kişi iyi bir insan olur!..
	İkinci beratı gerçekleştiren kişi ise “kendini bulan bir in¬san” olur. 
	(Al-i İmran Sure 3/92 ayette)
	len tenalul birre hatta tünfiku mimma tühibbune 
	ve ma tünfiku min şeyin feinnallahe bihî alıymün
	ta ki hubb/muhabbet ettiğinizden infak etmeniz/harcamanıza kadar   
	len/asla nail olamaz/eremezsiniz birr/iyiliğe  
	ve infak ettiğiniz/harcadığınız şeyden
	bu halde/hemen innallahe bi¬hî onun ile/onu alim/bilendir 
	“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda intak etmedikçe birra iyiliğe eremezsiniz  muhakkak ki Allah onu bilir.”
	(Bakara Sure 2/177 ayette)
	leysel birre en tüvellü vucuheküm kıblel meşrıkı vel mağribi
	ve lakinnel birre amene billahi vel yevmil ahıri vel melaiketi vel kitabi vennebiyyiyne
	ve atel male ala hubbihî 
	zevil kurba vel yetama vel mesakiyne vebnessebiyli 
	vessailiyne ve fiyrrikaabi
	ve ekamesselate ve atezzekate vel mufune biahdihim iza ahedü
	vessabiriyne fiyl be’sai veddarrai ve hıynel be’si
	ulaikelleziyne sadaku ve ulaike hümül müttekune
	meşrık/doğu ve mağrib/batı kıble/yönüne
	sizin vücuh/veche  yüzleriniz tevelle/ etme/çevirme
	birr (hürmet  saygı  hayırda erginlik) değildir
	ve lakin birr (hürmet  saygı  hayırda erginlik) iyilik 
	billahi/allah ile  ve yevmi’l ahır/ ahir/son yevm  ve melaike/melekler  
	ve kitab ve nebi/nebiler (ile) (e) iman eder
	ve  hubbihî/onun/kendisinin hubbiyeti üzerine  malı eta eder/verir 
	zevi’l kurba/kurb/yakınlarına  
	ve yetimlere/öksüzlere ve miskin/ yoksullara 
	ve  ebne’s sebiyli/sebil/yol oğlu/yolculara ve sail/sual eden/dilenenlere
	ve fiy’r rikaabi/rikaab//boyunduruktakiler  özgürlüğünü yitirmişlere 
	ve salat/namazı ikame etti/kıldı  ve zekatı eta etti/verdi  
	ve vakta ki ahed/ahdettiğinde/sözleştiğinde
	kendilerinin ahdini/sözlerini ile mufun/vefalı  ifa eder  yerine getirir
	ve be’sa/sıkıntı  meşakkat içinde ve dare/darda  hasta kaldığında 
	hıyne’l be’si/be’s/şiddet  savaş hıyn  müddetince sabiyr/sabredenler 
	ve ulaike/işte onlar sadak/sadık  sadakat gösteren zatlar 
	ve ulaike/işte onlardır onlar müttakiler/takva sahipleri
	 “Yüzleriniz!  doğuya ve batıya  çevirmeniz Berr (iyilik)  değildir. Ancak berr  Allaha  ahiret gününe  meleklere  kitaplara  peygamberlere iman etmek  sevdi¬ği mallarından yakın akrabalarına  yetimlere  fakirlere  yolculara  dilencilere ve kölelere dağıtmak  namaz kılmak  zekat vermek  söz verdiği zaman sözünde durmak  sıkıntılı zamanda zorlukta ve sıkıntıda sabretmektir. İşte bunlar doğru kimselerdir ve bu kimse¬ler muttakilerdir.”
	Yukarıda bahs edilen iki ayet ve benzeri daha bir çok ayet 
	zahiri manası itibari ile birinci beratın hakikatini çok açık bir şe¬kilde anlatmakladır  
	ayrıca batını manası itibariyle de ikinci ber’ata atıf vardır  yeri geldikçe değinmeye çalışacağız.
	Muhterem Hak yolcusu; 
	Ber’at gecesi sadece senede bir defa gelen bir gece değil  ayrıca hayatında gerçek bir yaşam olan “kendine ulaşma” yolunda büyük bir aşamadır. 
	Kişi kendine ulaşamazsa Hak’ka da ulaşmasına yol yoktur. 
	Birimsel varlığın Hak yolunda en büyük engeli kendine ulaşamamasıdır. 
	İşte bu nedenle burası bir yol ayrımıdır. 
	Burada ya benliği ile hayatını sonuna kadar sürdürür  Hak’tan ayrı düşersin
	veyahut 
	kendini aradan kaldırır  gerçek batını “berr”e ulaşır beratını alırsın:
	İşte o zaman kıblen değişir  gerçek kıblene dönersin.  Özel hitapların gelmeye başladığı yer burasıdır. 
	Onun için Kuran-ı Keriym bu gecede dünya semasına inmeye başlamıştır  bir başka ifade ile senin gönül semana ilahi hakikatler inmeye başlar. Çok yüce ve ulvi hallerin başladığı bu hali Cenabı Hak cümlemize nasib etsin.
	(Fecir Suresi 89/27-28 ayette )
	ya eyyetühe’n nefsül mutmeinnetü
	irci’ıy ila rabbiki radıyeten merdıyyeten
	ya eyyetühe/o nefsül mutmeinne/mutmain nefis
	radıyeten merdıyye olarak senin rabbine değin/üzre rücu et/dön
	 “Ey tatmin olmuş  huzur bulmuş nefs! Sen ondan razı o da senden razı olmuş olarak Rabbine dön”
	 ve benzeri hitabların kaynağı bu halde¬dir.
	K I B L E N İ N   D E Ğ İ Ş M E S İ
	Kıblenin değişmesi:
	Şaban ayının on beşinci (15.)  günü olan Berat gecesinin ertesi gü¬nü vuku bulmuştur.
	Ey salik: Çok dikkat etl ve iyi anlamaya çalış bu hal hayalında gerçekten pek mühim dönemeçlerden bir tanesidir.
	Mekkede bulunduğu sırada Peygamberimizin önceleri Ka’be’ye  sonra da Beyt’ül Makdis’e yani Kudüse doğru namaz kılması emredilmişti.
	Peygamberimizin Medineye hicretinden önce Ensarında namazlarını iki yıl kadar Beyl’ül Makdis’e yönelerek kıldıkları riva¬yet edilir.
	Peygamberimiz Mekke’de bulunduğu sırada namaz kılarken Beyt’ül Makdise doğru yönelir  Ka’be de kendisinin önünde bulunurdu. Halbuki kendileri Ka’be tarafına yönelerek namaz kılmayı arzular dururdu.
	Peygamberimizin Medine’ye hicretinin on sekizinci (18.) ayına rast¬layan Şaban ayının ortasındaki bir Pazartesi günü zaman zaman; gittikleri “Ben-i Selime” mescidinde kıldıkları bir öğle namazının ikinci rek’atinde; 
	(Ba¬kara Suresi 2/144 ayeti)
	fevelli vecheke şatrel mescidil haram
	artık/hemen/haydi  evele/çevir senin vechini/yüzünü
	mescidil haram şatre/ bir şeyin yarısı  taraf  yönüne
	“Yüzünüzü Mescid-il Haram tarafına don¬dur” Ayet- i kerimesi nazil olunca hep birlikte yüzlerini Kudüs’ten Mekke’ye döndürmüşler  namazlarım böylece tamamlamışlardır. 
	Bu mescidin ismi de “Kıbleteyn” “iki kıbleli mescid” olmuştur. Ziyaret edenler bilirler. 
	Bu hususta daha başka rivayetler varsa da yeri olmadığı için almıyoruz
	Burada mühim olan  mutlak bir dönüşümün olduğunu düşün¬mektir.
	(Ba¬kara Suresi 2/144 ayeti)
	kad nera tekallübe vechike fiyssemai
	felenüvelliyenneke kıbleten terdaha 
	fevelli vecheke şatrel mescidil harami
	ve haysü ma küntüm fevellu vücuheküm şatrehü
	sema içine/hakkında senin vechinin tekallüb/çevrildiğini
	gerçekten era/rüyet  görüyoruz
	erdaha/onu/kendisini erda/razı  hoşnut olacağın kıbleye
	enneke/kesin seni artık/hemen elbette veley/çevireceğiz
	artık/hemen/haydi  evele/çevir senin vechini/yüzünü
	mescidil haram şatre/ bir şeyin yarısı  taraf  yönüne 
	ve  nerede olursanız (olduğunuz haysü/yerde) 
	artık/hemen vecihlerinizi evel/çevirin  
	şatrehü/onun/kendisinin şatrı/yön  tarafına) 
	“Ey habibim yüzünü gökyüzüne döndürdüğünü görüyoruz  elbette seni razı olduğun tarafa döndüreceğiz  o halde yüzünü Mescid-il Haram tarafına döndür ve nerede olursanız olun yüzünüzü mescidil haram tarafına döndürünüz.”
	Burada hem Rasulullah’a ve hem de ümmetine hitap vardır  bir dönüşüm gereği var. O zaman olan bu hadiseler  her zaman devamlı oluyor. 
	Hz. Rasulullah din-i mübin-i islamı yirmi üç (23) sene¬de yerine oturtmuş  
	biz ise “eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden rasulüllah” dediğimiz zaman hemen gerçek müslüman olduğumuzıı zannediyoruz  neden?...
	Çünkü sistem orta¬da var  bir tek şahadet kelimesini söylemekle bu sistemin tama¬mım kabullenmiş oluyoruz. Fakat bu kabullenmek yaşamak de¬mek değildir. 
	Bu sistemi yaşamak: din-i mübin-i islam hangi seyr üzere devam etmiş ise bizim de o seyri sürdürüp yaşamamız ge¬rekmektedir.
	Yukarıda gördüğümüz Ayet-i kerime bize Hakk’a uzanan yol¬da çok büyük bir kılavuz oluyor. 
	Zahiri manasıyla kişinin kıldığı namazın istikametinin değişikliğidir. 
	Fakat batında ise sonsuz ma¬nalar ve yaşam olgusunu meydana getirmektedir.
	Bu Ayet-i keri¬menin ışık tuttuğu hususları mümkün olduğu kadar anlamaya çalışalım.
	Kıble değişmesinin bir Berat gecesinin hemen ertesi günü olması acaba bir tesadüf müdür?...
	Yoksa bir gerçeği mi ifade etmekte¬dir? ...
	Kudüs’te Beyt’ül Makdise dönmek ne demektir?... 
	Mekke’ye  Kabe’ye dönmek ne demektir?...
	Her ne kadar kişi  suret olarak Kabe’ye dönüyor ise de aca¬ba  batınen iç ve gerçek haliyle nereye dönmektedir?..
	İnsanın varlığında bulunan hayal  vehim ve izafi benlik  onu pek çok şeyi sathi olarak yaptırmakta ve yanlış değerlendirmek¬ledir. 
	Bu yanlışlardan ve eksikliklerden kurtulması için kişi nefsini iyi tanımalıdır.
	Cenab-ı Hak c.c isteseydi müslümanları doğrudan doğruya Kabe’ye yöneltirdi.
	Bir müddet Kudüs’e “Mescid’il Aksa”ya döndürulmesinde elbette büyük sırlar olacaktır. 
	Yüce dinimiz sadece sat¬hi değil  derinliği ve yüceliği olan bir dindir. Bizlere düşen idrakımızı sonuna kadar geliştirmeye zorlamak ve bunun için çalış¬maktır.
	Gerçek ilahi kimliğini bulamamış bir kimse hayal aleminde yaşamaktadır. Bu hayal aleminden çıkması ve gerçek aleme ulaşması kendisine sonsuz lütüflar kazandıracaktır.
	Ey Hak yolcusu: 
	Regaib ve Mevlûd yaşantılarını geçerek Be¬rat yaşantısına doğru yoluna devam edersen  sana daha bazı ger¬çeklerin açıldığını müşahede etmeye başlarsın.
	1 - İbrahim (as) kendi kurduğu Kabe’sine dönerek ibadet ediyor¬du  “Tevhid-i Efal”.
	2 - Daha sonra Musa (as). “Kuds”e yani kendi mabedine doğru iba¬det etti  bu da tenzih   “Tevhidi Esma”dır.
	3 - Daha sonra İsa (as) da “Kuds”e döndü bu da teşbih “Tevhid-i Sıfat”tır.
	4 - En sonunda Hz. Muhammed’de kısa bir müddet “Kuds”e  da¬ha sonra da “Kabe”ye döndürüldü  bu da “Tevhid-i Zat”tır. 
	“Mekke”deki Kabe Allah’ın evi “beytullah”tır. 
	“Kudüs”teki bina ise “beytül Makdis” (mukaddes ev)dir.
	İşte Hak yokuşu evvela zahiren tevhid-i ef’al’de “Kabe”ye dönerek ibadet eder.
	Daha sonraki ibadetlerinde her ne kadar zahiren Kabe’ye doğru dönüyor ise de  batınen farkında olmadan dü¬şünce yapısı itibari ile “beytül Makdis” (mukaddes ev)e yönelmektedir  çünkü itika¬dı “tenzih” Allahı ötelerde aramaktadır.
	Sonra ibadeti “teşbih” olur  Allahı varlıkta arar. 
	Eğer gerçek tev¬hid ehli olursa yine yüzünü “Ka’be”ye  “beytullah”a Allah’ın evine çevirir çünkü “tenzih”i ve “teşbih”i birleştirmiş gerçek mü’min olmuş 
	ve sur-i tevhid’den batın-i tevhid’e ulaşmış 
	ve Oradan da yol bulursa “ehadiyet”e ulaşacaktır. 
	Böylece Allah’ın evine dahil olmuştur. Kıblesinin değişmesi  kişinin Hak yolunda gelişmesinin ifadesidir.
	Değişiklik olmayan yerde ilerleme olmaz. Bu değişikliği gerçekleştirebilen kimse gerçek beratını almış  kendini tanımış  ken¬dinde nasıl bir ilahi oluşum meydana geldiğini anlamış  izafetten kurtulmuş  kendindeki gerçeğe ulaşmış olur.
	Suri ve bedensel ibadetine epey zaman devam eden salik bu işin bu kadar olmadığını ve daha bir çok şeylerin olması gerekli¬ğini idrak ettiğinden  “ya Rabbi beni gerçeğe yönelt” diye dua eder  zikir ve ibadetlerim arttırarak sürdürür. 
	Cenab-ı Hak ona yardımcı olur ve gönlünde yeni oluşumlar meydana gelmeye baş¬lar ve bu yola  yüzünü gerçek Muhammed-i olmaya çevirir.
	Bir başka anlayış ve izah ile  ibadetlerini kendi kendine ya¬pan bir kimse gelişme arzu ediyorsa  kamil bir mürşit bulup ona tabi olur  sözünden çıkmaz  tavsiyelerini tutar  böylece aklında ve gönlünde açılımlar meydana gelir  gayreti kadar hakikate ulaşır. 
	Gerçek kamil mürşit  “Beytullah” (Allah’ın evi)dir  o’nun sırrıdır  o’nun habibidir. 
	İşte dervişin mürşidine yönelmesi  onun kıblesinin değişmesidir  bu da onun nefsinden beratı’dır.
	Daha evvelce bahsedilen ayet-i kerimede Cenab-ı Hak (Baka¬ra 2/177) “yüzlerini  doğuya ve batıya Mekke ve Kudüs’e çevirme¬niz” “birre ermek” berat almak değildir  demişti: 
	Yani zahir ve şart¬lanmış olarak her iki kıbleyede dönmeniz sizi kurtaramaz  berat’a eremezsiniz. 
	Berat’a ermek için bunun gereğini yerine getirme¬lisiniz  o da 
	- evvela Allah’a gerçeği ile iman  
	- ahiret gününe iman  sendeki izafetin tükenip yerine Hakk’ın kaim olması  senin ahiretindir. 
	- Meleklere iman  sendeki güçlerin Allah’ın melekleri olduğuna iman. 
	- Kitaplara iman  gönlüne gelen ilhamlara iman. 
	- Peygamberlere iman. Manevi bilgide yakınlık  
	- yakın akrabalarına malından vermek  
	- yetimlere  manevi babası olmayanlara vermek; 
	- fakirlere  fakr haline ulaşmışlara vermek; 
	- yolculara  Hak yolunun yolcularına vermek; 
	- dilencilere  Hak yolunda ilahi hakikat taleb edenlere vermek; 
	- kölelere  nefsinin kölesi olan kimselere ilim malından vermek; onların kurtulmasına katkıda bulunmak  
	- ve na¬mazı dosdoğru kılmak  hakiki Ka’be’ye dönmek  
	- zekat vermek  kendisine verilen ilim malından üstüne düşeni tahsil ettirmek 
	- söz verdiği zaman sözünde durmak  Hakla olan ahdinde durmak  
	- sı¬kıntılı zamanda zorluklara sabretmek  
	- nefsine zor gelen hallerde geri dönmemek büyük bir sabırla yapması gerekeni yapmaktır  
	İşte bu kimseler doğru kimselerdir  yani “ebrar”dandır.
	Yukarıda belirtilen özellikleri taşıyan kimseler ancak doğru kimselerdir  ve bu kimseler “muttaki” kimselerdir. 
	Bunların ittikaları sadece zahiri değil gerçek manada kendilerinde mevcud olan Hakk’ın varlığını unutmaktan sakınmalarıdır. 
	İşte böylece hayatla¬rını gerçek manada değerlendiren kimseler zahir ve batın tam an¬lamıyla beratlarını alan Hak yolunda bir hayli mesafe kat eden mutlu ve kutlu kimselerdir. Allah c.c. bizleri de onların sınıfına dahil etsin. Amin. 
	Bir rivayette de  Berat gecesinde Zem Zem’in çoğaldığı da be¬lirtilmekledir. Bu da o gece gönül kuyusunun veriminin artması ilahi varidatın taşması’dır  diyebiliriz.
	Genel kanı  Kuran-ı Keriym’in Berat gecesinde  
	“levh’i mahfuz”a Kadir gecesinde de Peygamber efendimizc inmeğe başlaması yönündedir
	.
	Biz  gönlümüze geldiği üzere  haddimiz olmadığı lıalde  Ku’ran-ı Keriym’in dört (4) nüzul mertebesinin olduğunu düşünüyo¬ruz.
	1-  Zat mertebesinden nüzul 
	2 - Sıfat merlebesinden nüzul 
	3 - Esma mertebesinden nüzul 
	4 - Ef’al mertebesinden zuhur’dur.
	1-  Zat mertebesinde Kuran-ı Keriym’in ismi “Ümmül kitab” 
	2 - Sıfat mertebesinde “Furkan”. 
	3 - Esma mertebesinde “Kitab’il mübiyn” 
	4 - Ef’al mertebesinde ise “İmam’il mübiyn”dir.
	Genel olarak her mertebede aldığı isim “Kuran-ı Keriym”dir. Yani her mertebede o mertebenin gereği olan “zat-i ikram”dır. 
	“İn¬cil” (müjde) ise sıfat merrtebesi kaynaklıdır  kendinden sonra zat-i tecellinin geleceğini müjdeler. 
	“Tevrat” ise esma mertebesi kay¬naklıdır  daha üst mertebeleri yoktur.
	“Ümmül kitab” (kitab’ın ana’sı)  
	“Furkan” (farklılıklar)  
	“Kitab’ül mübin” (açık kitap)  
	“İmamil mübin” (önde olan açık kitap) demektir.
	Zat mertebesinde Kur’an-ı Keriym “Ümmül kitap”ta’dır 
	Ora¬dan sıfat mertebesine  “levh-i mahfuz”a indirilmiştir. Bunların za-manı belli değildir. 
	Berat gecesinde “levhi mahfuz”dan “Beyt-ül Ma’mur”a  
	Kadir gecesinde de “Beyt’ül ma’mur”dan  “Beyt’ül haram”a indirilmiştir.
	(Tur Suresi 52/4 ayette)
	vel beyti’l ma’muri
	ve beyt-il Ma’mur/mamur beyt/ev andolsun
	“Mamur eve yemin olsun” 
	Hz. Peygamberin Mir’ac gecesinde de gördüğünü ifade et¬tiği gokteki ma’mur evi Meleklerin tavaf ettiği bildirilmiştir ve bir meleğin orasını tavaf ettikten sonra yetmiş (70) bin sene geçse kendisine ikinci tavaf sırası gelemeyeceği de bildirmiştir. *(1)
	*(1) “El- Beyt-ül Mamur” Kabe’nin hizasındaki semada meleklerin tavaf ettiği bir makamdır ki onu her giin yetmiş bin melek ziyaret eder  Orada namaz kılarlar ve bir kere gelen melek bir daha oraya dönmez. “Hasarı BASRİ ÇANTAY” “Celâleyn Medarik”
	Bu hususta daha başka rivayetler de vardır.
	“Esma” Meleküt merlebesinde  zat-i tecelligah “Beyt-ül Ma’mur” dur. Bu yüz¬den melekler orasını tavaf etmemektedirler. 
	“Ef’al” nasut mertebesinde ise  zat-i tecelligah “Beyt-ül Haram” dır. Orasını da insanlar ta¬vaf etmektedir.
	İşte bu  Berat gecesi ifadesiyle belirtilen zaman sürecinde  dünyada yaşayan insanların idrak seviyeleri Kur’an-ı Keriym-i an¬layacak duruma gelmiş olmalarından dolayıdır ki: kendilerine in¬meğe başlamıştır.
	Ezelden beri “Ümmül kitap”ta mevcud olan Ku’ran-ı Keriym  takdir edilen bir zamanda “levh-i mahfuz”a  
	oradan “Berat” gece¬sinde “Beyt’ül Mamur”a 
	Kadir gecesinde de “Beyt’ül Haram”a indirilmeğe başlamıştır (o bölümde tekrar inceliyeceğiz) ve yirmi uç (23) senede tamamlanmıştır.
	“Mescid-il Haram” bir bakıma İnsan-ı Kamil demektir  burada hem Mekke şehri hem de “Hakkat-i Muhammediyye”’ye havi olan “İnsan-ı Kamil” anlatılmaktadır. 
	Çünkü “Kur’an-ı Keriym” İnsani Ka¬mil olan Hz. Muhammed’e indirilmiştir.
	İşte bu geceyi böylece idrak ettiğimizde Kuran-ı Keriymin bizlere de inmesi mukadderdir. Ancak yeni bir Kur’an olarak değil mevcud Kur’anın bizde  gerçek yaşantısının ve mertebelerinin ortaya gelmesi mukadder’dir  çünkü belirtilen bütün sistem incelendiğinde bunu göstermektedir.
	İlk sebebi  kendi nefsinden berat etmek  hakiki benliğini id¬rak edip onun berat’ını almak 
	ve böylece oluşan bir açıklıkla id¬rak ve gönül açıklığı ile Cenab-ı Hakk’ın sana seni tanıtması  Kur’an-ı indirmesi  
	bir başka ifadeyle Cenab-ı Hakk’ın sana nüzul etmesidir. 
	Çünkü Kur’an zattır  Furkan sıfattır  yani Kur’a’nın inmesi  zat-i tecelliyi  senin idrak etmeye başlaman ancak bu gece¬den sonra mümkün olabilmektedir.
	Şimdi tekrar geldim baştaki “Ha mim” ile başlayan Duhan Suresine.
	(Duhan Suresi 44/1ayetinde)
	 “Ha mim” 
	“ey Hakikat-i Muhammediyye’yi havi olan habibim”. 
	Kimdir bunlar?..
	Kim kcndini bu hale getirmişse hitap onlaradır. Yani kim berat hakikatini idrak edip kendi nefsinden temizlenip ikiliği kaldırıyor  birlik oluşturuyorsa  
	o zaman ey... “Habibim” yani Hakikat-i Muhammedi’nin şuaları  nurlarıı  ışıkları. 
	Çünkü bunlar evvela Hz. Peygamberden geliyor. Böyle olunca o’nun nurları bizde ışıldamaya parlamağa başlıyor ve o bizde gö¬nül evladı “veled-i kalb” ile yaşamaya başlıyor.
	Regaib ile biz ona rağbet ediyoruz  
	Mevlûd ile o bizde doğum haline geliyor  gönlümüzde o nur o muhabbet doğuyor. 
	Böylece bizim benliğimiz  nefsaniyetimiz bizden uzaklaşmaya başlıyor ve o nur  o muhabbet genişledikçe bizim varlığımızı tamamen istila ediyor  dolayısı ile “çık aradan kalsın yaradan” hükmü ile kişi nefsaniyetinden berat’ını alıyor 
	ve kendisi “Hakikat-i Muhammed-i” nurundan başka bir şey olmamış oluyor. 
	O zaman işte bu Ayet-i kerimeyi sen dinle ki bu Ayet-i kerime özel olarak sana gel¬miş oluyor. 
	Bizatihi  muhabbetullah olarak sen onu hissedip ya¬şamış oluyorsun ki  Rabb’in sana “ey... habibim  ey.... kulum” de¬di. 
	(Duhan Suresi 44/1-2 ayetinde)
	 “ha mim”  (1)
	“vel kitabil mübiyni” (2)
	“Ha mim” “ey “Hakikat-i Muhammediyye”yi havi olan kulum” 
	“vel kitabil mübiyn”   “Apaçık olan kitaba and olsun ki”.
	“Ha mim vel kitabil mübiyn” 
	Bu bölümü başka bir yönden incelediğimizde  
	“Ha mim” ile “kitab’il mübin”in aynı şey olduğunu anlamamız fazla zor olmaz. Eğer sende yani kişide Haki¬kat-i Muhammed-i varsa o zaten “Kitab’il mübin” “açık kitap”tır.
	Açık kitap ne demek?... 
	Kur’an-ı Keriym-i kapalı tuttuğumuz yaman o kapalı kitaptır  açtığımız zaman açılıyor  
	ama onu okuyup anlayamıyorsak  manasını bilmiyorsak  o açık olduğu halde kapalı durumdadır. 
	Ne zaman ondan birşeyler anlıyorsak o zaman o açık kitaptır. O zaten hep açıktır ama onun karşılığı olan açık¬lık  bizde olmadığı zaman o kapanmış oluyor  böylece biz onu kapatmış oluyoruz.
	Yukarıda belirtilen “Ha mim” olan o kimse aynı zamanda “kitab’il mübin” “açık kitap”tır. 
	Bir Hadis-i şerifte bildirildiği gibi “insan ve Kur’an bir batında doğan kardeştir.” 
	Bu alemde bir birine en yakın varlık ancak iki kardeştir çünkü zuhur yerleri aynı¬dır. İnsanın ve Kur’anın zuhur yeri Allah’ın zatıdır  ikiside zat tecellisinin zuhurlarıdır.
	Bakara Suresinin de basında ifade edildiği gibi 
	 “elif lam mim 
	“zalikel kitabü la reybe fiyhi” 
	zalike/işte o kitab ki  fiyhi/onun/kendisi hakkında  reyb/şüphe yoktur
	“Bu kitap öyle bir kitaptır ki onda hiç şüphe yoktur.”
	Bu kitap öncelikle elimizdeki “Kuran-ı Keriym”dir  
	ikincisi “alemler” kitabı  
	üçüncüsü “insan” kitabı  yani “İnsan-ı Kamil”dir. 
	İşle burada ki “ha mim” Berat hakikatini idrak edip  nefsaniyetinden beri olmuş olan açık kitap durumundadır. 
	Bu ifadeler genel değil özeldir. 
	Genel ifade ise  “Ha mim ve açık kitaba yemin olsun”dur  
	ancak bu ifadede her kese  yani her mertebede yaşayan kimseler içindir. Mertebeler ayrı ayrı olduğuna göre tabii ki ifadeleri de ayrı ayrı olacaktır  
	ancak ayrı ifadeler umumi değildir. 
	Nasıl ki: eczanelerde ki bir sürü ilaçların hepsi insan içinse  ama her ilaç bir başka kişi içindir. 
	Kuran-ı Keriym’in her tarafı insan içindir fakat her ayeti bir başka mertebede olan insan içindir. Bunları çok iyi anlamamız gerekmekledir.
	(Duhan Suresi 44/3 ayetinde)
	 “inna enzelnahü fiy leyletin müba¬reketin” 
	inna/kesin biz mübarek/bereketli  kutlu gece içinde  
	biz enzelnahü/onu/kendisini inzal ettik
	“Mu¬hakkak ki biz onu  mübarek bir gecede indirdik.” 
	Burada  bahsi geçen ayetin “zat mertebesi” kaynaklı olduğunu anlamamız ge¬rekmektedir. 
	Çünkü her ayetin bir “matlaı” doğuş mertebesi vardır  bunlar bilinmezse ayetlere sadece Ef’al mertebesi itibariyle “meal” mana verilecektir. Bu ifade tarzı ise sadece “zahiri”dir  An¬cak bilindiği gibi Kur’an’ın bir çok ifadeleri vardır.
	Bakın burada Cenab-ı Hak kendi zat-ı itibariyle “biz” indirdik diyor. 
	“inna” “muhakkakki biz” 
	“enzeina” yine “biz indirdik” 
	neyi?... “hu” “onu indirdik”. 
	Buradaki “hu” Kur’an-ı Keriym-i ifade etmekle beraber  baştaki “ha mim’”e de atıf vardır. 
	“Hu” dan kasıt hüviyet  
	“hüviyet”ten kasıt  “hüviyeti mutlaka”  
	“hüviyet-i mutlaka”dan kasıt  Hakk’ın sırf hüviyetidir. 
	O da sende olduğuna göre neticede bu ayet zahir ve batın sana dönmekte  nazil olmakla  fakat idrak et¬tiğin takdirde’dir.
	“fiy leyletin mübareketin” 
	“mübareketin” “müba¬rek bir gecede” demesi 
	zahir anlamda Berat gecesi içerisinde  
	batın-i anlamda kişinin kendini fena fillah mertebesinde bulmasıdır. 
	Nefsaniyetinden arındığın zaman  nefsinin ışığı söndüğü zaman  sendeki hal gece olur  fena fillah yani yokluk hükmüne girer.
	İşte fena fillah merlebesine eriştiğin zaman  o senin “mübarek gecen”dir  ve o geceler içerisinde  Kur’an-ı Keriym sana nazil olmaya başlar. 
	Ancak inen yeni bir Kur’an değil onda mevcud olan ayetlerin hakikatlerinin sana (ayni) yakınlık olarak açılmasıdır. Daha evvelce okuyup  okuyup geçtiğin yerlerde ne derin ifadele¬rin olduğunu görmüş olmandır.
	(Duhan Suresi 44/3 ayetinde)
	 “inna künna münzirıyne” 
	inna/kesin biz münzir/uyaranlardık
	“Muhakkak ki biz korkutucuyuz” 
	Cenab-ı Hak cehennemle ve daha bir çok şey ile korkutur  ancak burada ki özel korku O’nu idrak edememe korkusu olması lazım¬dır. Çünkü ömrümüz süratle geçiyor  bu geçişi yakalayıp durduramayıp bize gelen kitabı iyi anlayamayıp ve hakikat-ı Muhammediyyeyi de anlayamama korkusu olması lazım gelmektedir.
	(Duhan Suresi 44/4 ayetinde)
	 “fiy¬ha yüfreku küllü emrin hakiymin”
	hakiym/hikmetli küllü/her emir/iş fiy¬ha/içinde/onda tefrik/ayırt edilir
	“Bütün hikmetli işler o gecede ayrılır” 
	O gecenin hakikatine erişen kimselerin gelmiş ol¬duğu mertebeleri ayrı ayrı idrak edip bu işlerin tahakkukunu hik¬metlerle ayırıp sağlamaları kendi kemalatleri icabıdır..
	(Duhan Suresi 44/5 ayetinde)
	 “emren min ındina 
	emir/iş olarak/olan indi/katımızdan 
	“yanımızdan bir iş” yani  (zat-i bir iş).
	 “inna künna mürsiliy¬ne” 
	 inna/kesin biz mürsiliyn/gönderenlerdik  
	“Muhakkak’ki biz peygamberler gön¬dermekteyiz” 
	(Duhan Suresi 44/6 ayetinde)
	 “rahmeten min rabbike
	senin rabbinden  rahmet olarak
	“Rabbinden bir rahmet olarak”. 
	“innehü hüvessemiyul aliymü”
	innehü/kesin o hüve/odur semi/duyan aliym/bilen
	“Muhakkak ki o duyucu bir bilicidir. 
	(Duhan Suresi 44/7 ayetinde)
	 “rabbissema¬vati vel ardı ve ma beynehüma in kün¬tüm mukıniyne”
	eğer mukıniyn/yakiyn olanlar iseniz
	semavat ve arzın ve onların/kendilerinin aralarındakilerinin rabbıdır  
	“Göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi’dır  eğer yakıyn elıli iseniz”  
	(Duhan Suresi 44/8 ayetinde)
	 “lâ ilahe illa hüve yuhyiy ve yümiytü rabbüküm ve rabbü abaikümül evveliyne”
	“lâ ilahe illa hüve” 
	sizin rabbınız ihya eder/hayat verir ve yümit/mevt eder/öldürür  
	ve ata/aba/babalarınızın evvelkilerin/ilklerin rabbidir
	“Ondan başka ilah yoktur  diriltir ve öldürür. Sizinde Rabbiniz önceki babalarınızın da Rabbi’dır.”
	Muhterem gönül ehli dostlar  
	Berat gecesini mümkün olduğu kadar gerçek ve geniş manasıyla anlamaya çalışalım  bu bizlere çok şeyler kazandıracaktır.
	Böyle bir idrak ve anlayış içerisinde çalışmalarına devam eden salik’e Mi’rac yolu açılacaktır. Allah c.c. cümlemize bu mana yolculuğunda kolaylık versin.
	Şurada bir hatıramı arz edeyim.
	Bu bölümü oluşturmaya çalışırken üç defa kesinti oldu  hatta bir seferinde yazıların bulunduğu çanta tesadüfen!... arabadan ça¬lındı. Bu olayların neticesinde bölümü tekrar gözden geçirmem gerektiğini anladım  bu düşünceler içersinde nihayet bu haliyle kısaca neticeye ulaşmış oldu  hamdü senalar olsun.
	B E R A T’ I N I   A L
	Ulaşınca mübarek ay’a  
	Dikkat et kalmayasın yaya  
	Dal hemen o derin derya’ya  
	Şabandan Berat-ı’nı al.
	Duhan-ı oku bir yüzünden  
	Manaları çıkar özünden  
	Seyreyle mübin-i gözünden  
	Ha’mim’den Berat-ı’nı al.
	Kuran-ı oku hece hece  
	Değerlensin bu güzel gece  
	Ağlıyarak yalvar gizlice  
	Kuran-ı Kerimden Berat-ı’nı al.
	Tavaf eyler Melekler gökte  
	Sende tavaf eyle gönülde  
	Bu sırlara biraz eğilde  
	Beyt-ül Ma’mur’dan Berat-ı’nı al.
	Tavaf eyler insanlar yerde  
	O’na yönelirler her yerde  
	Ziyaret edersin ilerde  
	Beyt-ül Haram’dan Berat-ı’nı al.
	Nefsini iyi tanı bu gün  
	Dün çok gerilerde kaldı dün  
	Rabbının hitabıyla öğün  
	Nefsinden Berat-ı’nı al.
	“Venefahtü’”den al haberi  
	Sil gönlünden hüznü  kederi  
	İdrak eyle gerçek kaderi  
	Ruhun’dan Berat-ı’nı al.
	Kendinden kendinedir varış  
	Haydi yürü zamanla yarış  
	Hak yolunda seyran’a alış. 
	Kendinden Beral-ı’nı al.
	Bazen Musevi bazen isevi  
	Sonunda olursun Muhammed-i  
	İdrak ettiysen sen Ahmed-i  
	Kıbleteyn’den Berat-ı’nı al.
	“Fevellü vecheke” dedi Rabb  
	Döndü Beytullah-a bu türab  
	İfşa etti lisanı Arab  
	“Fevellü vecheke”den Berat-ını al.
	İzle onu hep adım adım  
	Ne güzeldir o  tadım tadım  
	Anlayınca şaşırıp kaldım  
	Peygamberin’den Berat-ı’nı al.
	“Rabbena lekelhamd” dedi Hak  
	Gözlerini açta iyi bak  
	Ten gömleğim çıkar da yak  
	Rabb’ından Berat-ı’nı al.
	Derviş isen gerçekten eğer  
	Şu fakire verdinse değer  
	Rabb’ın bir gün seni de sever 
	Necdet’ten küçücük Berat-ı’nı al.
	NECDET ARDIÇ
	14/12/1997 TEKİRDAĞ
	27-3-1987 sohbetten özet