S A L A T
	Kıl namaz  eyle eda. 
	Beş on dakikanı et feda. 
	Güzel ömrün  olmasın heba. 
	Gelir misin dünyaya bir daha?
	Namaz mü’minin Mi’racı. 
	Müslümanın baş tacı. 
	Her derdinin ilacı. 
	gözümün nuru namaz.
	BİRİNCİ BÖLÜM
	Salat ile namaz’ın ifadeleri 
	BİRİNCİ KISIM 
	Namazdaki sözler bölümü
	Niyyet ve tekbir
	Avuç içi rakkamları ve ifadeleri 
	Sübhaneke ve açıklaması 
	Euzü besmele’nin kısa açıklaması 
	Fatiha suresi 
	Zammı sure
	Üç ve dört rek’atlı farzların son rek’atlarında 
	neden zammı süre okunmaz? 
	Kunut duası 
	Tekbirler  (281 ve I) 
	Rüku
	Semi Allahu limen hamideh 
	Rabbena lekel hamd. 
	Secde 
	Tahiyyat Salavat duaları 
	Rabbena atina 
	Selam
	Alahümme entessalamı ve min kesselam 
	Ala Rasülina salavat 
	Sübhanellahu
	Ayetel kürsî 
	Teşbihler 
	Dua 
	Fatiha  hamd.
	İKİNCİ KISIM
	Namazdaki hareketler bölümü
	Sayısal ifadeler  birinci yön 
	Hareketler de Adem 
	Elif ve bir in ifadeleri 
	Tahiyyat’ta Muhammed kelimesi 
	İkinci yön 
	Nebat  hayvan  maden  insan mertebeleri  
	Namaz  borç mu? emir mi? hediye mi? 
	Kıyam ve nebatların hikmeti 
	Rüku ve hayvanlık hikmeti 
	Secde ve madenlik hikmeti 
	Namazda ekolojik denge 
	Tahiyyat ve ifadesi 
	Üçüncü yön 
	İbrahimiyet 
	Museviyet 
	İseviyet 
	Muhammediyet 
	Dördüncü yön 
	Efal 
	Esma 
	Sıfat 
	Zat 
	ÜÇÜNCÜ KISIM
	Beş vaktin zamanlamaları mertebeleri ve diğer namazlar
	Beş vaktin kesinleşmesi 
	Elli vaktin ifadesi nedir?
	Mi’rac dönüşü Hz. Muhammed-i niçin Musa Al. karşıladı? 
	Namazın mertebeleri 
	Ef’al mertebesinin namazı 
	Esma mertebesinin namazı 
	Sıfat mertebesinin namazı
	İki – Üç – dört rek’atlı namazların özelliği 
	İki Rekatlı namaz 
	Üç Rekatlı namaz 
	Dört Rekatlı namaz 
	Vakitlerin özellikleri
	Vakitlerin oluşması
	Sabah namazı
	Öğle namazı
	İkindi namazı
	Akşam namazı
	Akşam namazının iki özelliği
	Yatsı namazı
	Vitr namazı
	Kunut duaları
	Vitr’e gelince
	Vitriyyet
	Ferdiyyet
	Yirmi yedi derece namaz
	Yirmi sekiz derece namaz
	Cum’a namazı
	Bayram namazı
	Cenaze namazı
	Teheccüd namazı
	Mi’rac namazı
	Hz. Şems-i ziyaret
	İKİNCİ BÖLÜM
	Ezan-ı Muhammed-i Ezan-ı şerifin oluşması
	Namaz uykudan hayırlıdır’ın ilavesi 
	ALLAH lafzı 
	ALLAH-u Ekber 
	ALLAH-u Ekber tekbirleri 
	Eşhedü enla ilade illallah 
	Eşhedü enne Muhammedürrasülüllah 
	Hayye ale’s - salat 
	Hayye ale’l - felah 
	Kad kametissalah 
	ALLAH-u Ekber 
	La ilahe illallah 
	Ezan Duası 
	(99) Mevzu-u
	Ö N S Ö Z
	Muhterem okuyucum  uzun zamandır oluşumuna çalıştığım bu kitap da nihayet tamamlanmış bulunmaktadır.
	Himmet edip okuma zahmetine katlandığınızda  ya ol¬dukça derin düşüncelere dalacak  veya hiç ilginizi çekmeyeceğinden bir kenara bırakacaksınız. Fakat ben  yi¬ne de size okuyup düşünmenizi tavsiye edeceğim.
	Acaba  daha ne kadar taklidi ibadetlerle vakit geçireceğiz? Yaptığımız işin neyi ifade ettiğini anlamadan ve ruhuna vakıf olmadan  vakti gelince tekrarladığımız oluşumlar. bizleri hayal ve zandan başka nereye götürebilir ki?...
	Eyy Hak yolcusu kardeşim  üzerindeki gaflet toprağını at. Donuk halde olan iç alemini  gönlünü faaliyete geçir  canlan. Harekete geç  ataletten kurtul  Nefsinden hür ol ki  ancak o zaman daha tarafsız ve isabetli düşünceye oluşasın.
	Namazlarımızın sadece bedensel değil  ruhsal yönlerinin de bulunduğunu unutmayalım ve her iki yönünün de hakkını vermeye çalışalım.
	Sevgili okuyucum Bu kitabın yazılışında  dizilişinde basılışında bastırılışında emeği ve hizmeti geçenleri saygı ile yadet. geçmişlerine hayır dua et  ALLAH c.c. gönlünde feyz kapıları açsın.
	Yarabbi bu kitaptan meydana gelecek manevî hasılatı ev¬vela acizane Efendimiz Muhammed  Mustafa S.A.V.nin ruhuna  sonra merhum Nusret Efendi Babamın  Rahmiye Annenin ve bütün Uşşâki canlarının ruhlanna hediye eyledim  kabul eyle.
	Not: Bundan sonra ki kitabımız inşallah mübarek ge¬celer ve gerçekleri olacaktır.
	Necdet ARDIÇ UŞŞAKÎ
	TEKİRDAĞ
	BAŞLARKEN
	Sayıların Bazı Özellikleri
	Harflerden meydana gelen hece ve kelimelerin nasıl birer ifadeleri var ise  rakkamların da tek veya daha çok oluşlarında da bazı ifadeler olmaktadır. Bir veya bir kaç rakkam yan yana gelince nasıl ki sayısal bir değer ifade ediyorsa  aynı rakamların bir de sözel ve manasal değerleri vardır. Bunlardan bazılarını aşağıya çıkarmaya çalıştım.
	Kitabımızın içinde yeri geldikçe bu sayıların bazılarının mana ve ifadelerini görüp anlamağa çalışacağız.
	(1) Ehadiyyet ve teklik alemi.
	(2) Tek’in çitte dönüşmesi. Sen ve ben
	(3) Yakıyn mertebeleri  îlmel  aynel  Hakkal yakıyn.
	(4) Şeriat  tarikat  hakikat  marifet  
	      anasır-ı erbaa (dört unsur) toprak  su ateş  hava.
	(5) Hazarat-ı hamse beş hazret
	       (Efal  esma  sıfat  zat ve İnsan-ı kamil  mertebeleri.)
	(6) İmanın hakikatleri.
	(7) Nefis mertebeleri. 
	      (Emmare  levvame  mülhime  mutmeinne  radıye  merdiyye  safiye)
	(8) Cennet mertebeleri.
	(10) Varlık ve yokluk birarada.
	(11) Birlikteki çokluk.
	(12) İnsan-ın seyr mertebeleri. Kelime-i tevhid’in harf sayısı
	(13) Hazret-i Muhammed A.L.nın rumuz sayısı.
	(17) Namazın farzları.
	(18) On sekiz bin alem.
	(19) Besmelenin harf sayışı  on dokuz mucizesi. 
	(28) Yirmi sekiz peygamber. 
	(33) îsevivet kemali  teşbih sayışı. 
	(40) Kemal yaş. bir günlük namaz’m rek’at sayışı. 
	(99) Esmaül hüsna. ALLAH’ın güzel isimleri. 
	       ve diğerleri
	BİRİNCİ  BÖLÜM 
	S A L A T
	NAMAZ BAHSİ
	euzü billahi mineşşeytanirraciym
	bismillahirrahmanirrahiym
	elhamdüllillahi rabbil alemiyn 
	vessalatu vesselamu ala resulina muhammedin 
	ve alâ alihi ve eshabihi ecmain
	Muhterem okuyucum  evvela Cenab-ı Hak’tan cümlemiz için akıl  fikir  zeka ve gönül genişliği niyaz ederim. Zira. en çok bunlara ihtiyacımız vardır.
	Düşünce dünyamızın hareketsiz olduğu ve genelde islami yaşantının yüzeysel kaldığı günümüzde  yeni araştırma ve düşüncelere ihtiyacımız vardır. Bu yüzden biz de Salat (namaz) üzerinde bir miktar çalışma ve araştırma yaptık  sizlere sunmağa çalışacağım. 
	Gerçi bu bahis   kurallaştığı günden beri araştırılıyor   her araştırmada da yeni bir yönü ortaya çıkarılıyor. Biz de bunlara bir miktar bir şeyler ilave edebilirsek ne mutlu!
	Bilindiği gibi İslam dininin beş temel direğinden biri de namazdır.
	Namazın bir çok yönü olduğunu alimlerimiz bil¬dirmişlerdir. Bunların fıkhi yönü dini kitapların hepsinde çok geniş ve tafsilatlı bir şekilde anlatılmıştır. 
	Biz burada namaz hocası kitaplarında belirtilen  namaz nasıl kılınır? şekli ile değil de; namazın daha ziyade ortaya çıkmamış olan manevi ve iç yönü  vahdet yönü ile ilgili kısımlarını ele almak istiyoruz.
	Cenab’ı Hak müsaade ettiği  aklımızın erdiği kadar inşeallah açıklamaya çalışacağız. Allah c.c. cümlemize gayret ve gönül genişliği versin gereğini yerine getirmeye çalışalım. Çünkü İslamda namaz sadece fiziksel bazı hareketleri yapmaktan ibaret bir oluşum değil  batın’ı ile birlikte  yani içi ve özü ile birlikte  çok mühim bir ibadet şeklidir.
	Bilindiği gibi namaz ibadetinin biri hareketler diğeri sözler olmak üzere iki ana unsuru vardır. 
	Namaz kılan kimse  bilerek veya bilmeyerek bu iki yönünü de yerine getirmektedir.
	Namaz içerisinde ezbere söylenen sözler ağız pınarından akar  dökülür. Okuyan bu oluşumu idrak etse de etmese de  yapılan bu iş eğer  şartlanmışlıklar ve alışkanlıklar içinde  adet hükmünde kalıyor ise  biz ancak Namaz kıldığımızı zan edebiliriz. 
	Bu şekliyle  acaba  namazımız gerçek hukuku ile meydana gelmiş olabilir mi?
	Cenab-ı Hak’kın bizlere vermiş olduğu akıl  bilgi ve ruhla  sözleri ve hareketleriyle namazlarımızı  biz Müslümanlara yaraşır bir şekilde eda etmemiz  Hak’kın luizurunda değerimizin artmasına sebeb olacaktır. 
	O halde mümkün olduğu kadar hareketler ve sözler ola¬nrak namaz ibadetini iyi inceleyip  araştırıp  gerçek yönlerini ortaya çıkarıp  öylece eda etmeye çalışmalıyız.
	Namazda  sözler ve hareketler olmak üzere iki yön var demiştik. 
	Bunlardan hareketler; (kıyam  rüku  sec¬de  tahiyyat) gibi hususları kapsar  
	sözler ise  okunan (sure  ayet  dua  zikr)  gibi şeylerden ibarettir.
	Şimdi; bunları yavaş yavaş incelemeye çalışalım ve hiç farkında olmadan bir günlük namaz ibadeti içinde sırasıyla ne kadar çok ve güzel  şeyler yaptığımızı hayretle görelim. Fakat yine bunları idrak edebilmemiz için  te¬mizlenmiş bir iç dünyamıza ve aklımıza ihtiyacımız olduğunu bilelim.
	B İ R İ N C İ   K I S I M
	SÖZLER BÖLÜMÜ
	Bilindiği gibi Hanefi mezhebi itibariyle  
	bir günlük beş vakit namaz  
	- on yedisi  farz  
	- yirmisi    sünnet  
	- üçü  de salat-u vitr  olmak üzere kırk rek’attır. 
	Bunlarda söylenen sözler 
	-  Niyyet                 13  Defa
	-  Sübhaneke           15 
	-  Euzü Besmele         15 
	-  Sadece Besmele       25 
	-  Fatiha               40  
	-  Zammı Süre          33 
	-  Kunut Duası            2 
	- Tekbirler            281         Ezan ve kamet
	-  Kunut Tekbiri            1        tekbirleri ile beraber
	-  Sübhane Rabbiyelaziym.(en az)         120 
	- Semi Allahu ilmen hamideh              40 
	- Rabbena lekel hamd     40 
	- Sübhane Rabbiyelala (en az)            240    
	- Tahiyyat okunuş       21 
	- Salli ve barik salavatlar               26 
	- Rabbena atina ve devamı               13 
	- Selam                  26    
	- Allahümme entesselam...:            13 
	- Ala Rasulüna salavat      5 
	 - Sübhanellahu velhamdü lillahi...               5 
	- Ayetel kürsi               5 
	TESBİHLER
	- Sübhanellah        165    (33x5)
	- Elhamdülillah        165        (33x5)
	- Allahu Ekber        165       (33x5) 
	- Lailahe illallahu vahdehula...                   5            
	- Allahümmahşurna veya benzeri           5        
	- El açıp dua            5      
	- Duadan sonra Fatiha                          5 
	    1494    toplam
	Toplam  yaklaşık olarak bir günlük beş vakit na¬mazda  
	tekli veya gurup halinde 
	bin dört yüz doksan dört (1494) defa ağzımızdan yukarıdaki kelime ve cümleleri çıkarıyoruz:
	Nekadar muhteşem bir sistem ve düzenleme!....
	Her oluşum da  Ulül elbab Kamil akıl sahipleri için bir çok ibretler vardır.
	Böylece  bir günlük namaz ibadetini kısaca inceledikten sonra  tekrar sözler bölümüne geçip  sözlerin ifade ettikleri anlamaya çalışalım.
	Dinimizde SALAT olgusunu ifade eden bir çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif vardır; ancak NAMAZ kelimesi yoktur. 
	Türkçeye çevrildiğinde salat kelimesinin manası  dua ve namaz kelimeleriyle verilmeye çalışlamaktadır  fakat bu kelimeler salat  kelimesinde bulunan çok yüklü mana ifadelerini karşılayama¬maktadır  belki de bu yüzden namaz ibadetimizi gereği gi¬bi yerine getiremiyor ve hakkıyla faydalanamıyoruz.
	Nasıl ki  Allah-u ekber yerine Tanrı uludur demek sureti ile tekbirin karşılığı verilemiyor ise *(1)  salat karşılığı namaz da yetersiz kalmakta ve ancak namaz olgusunun birinci mertebesi olan efal yani fiil mertebesini anlatabilmektedir. 
	*(1) Bu mevzu ile ilgili izah. Ezan-ı Muhamed-i bölümünde gelecektir.
	Halbuki SALAT kelimesinin içeriği; 
	namaz olgusunu 
	- hem efal/fiil mertebesinde  
	- hem esma mertebesinde  
	- hem sıfat mertebesinde ve 
	- hem zat mertebelerindeki oluşumların tamamını kapsamına aldığından
	 kişiye ge¬niş bir saha açmaktadır.
	Şimdi SALAT  kelimesinin ifade ettiği manayı an¬lamaya çalışalım  
	bu kelime üç harfi yani 
	   sad   Cenab-ı Hak’kın sıfat alemini
	    lam   Cenab-ı Hak’kın lahud alemini
	   te    tevhidleri ifade etmektedir  
	Namaz kılan kimse  eğer  gerçek salat olgusunu meydana getirmeye çalışıyor ise  
	- bedeni ile efal mer¬tebesinde  
	- okuduğu sözler ile esma mertebesinde  
	salat’ın 
	-  sad’ı ile sıfat mertebesinde 
	-  lam’ı ile  lahud zat mer¬tebesinde ve
	-  teç’si ile de bütün mertebelerin tevhid’ini öz varlığında toplamış olmaktadır.
	Yani   tevhid-i efal  
	tevhid-i esma  
	tevhid-i sıfat  ve 
	tevhid-i zat  mertebelerini *(2)  kendi bünyesinde idrak edip  namazını o şekilde kendinden kendine  ifa eder.
	*(2)  Bu mertebeler İrfan Mektebi adlı kitabımızda anlatıldı.
	Bu oluşum müthiş bir iştir. Buraya ancak irfan yolundan gelen  gerçek salat olgusunu değerlendirebilen Hak yolcuları ulaşabilir.
	İşte salat kelimesinin ifade ettiği geniş anlamlı manası budur ve mü’minin mi’racı olan namaz da budur.
	Namaz kelimesi ise sadece beden mertebesinde yapılan ibadet-i ifade etmektedir.
	İşte bunun için bizler  daha baştan önümüze perde çekmiş  ulaşılması lazım ge¬len yeri kaybetmiş oluyoruz. 
	Adet hükmünde kılınan bu namazlar  acaba kılanlara ne kadar fayda sağlayacak?...
	Yaptığımız her türlü işi araştırıp en güzel şekliyle yapmamız bize düşen başlıca görevdir. Çünkü dünyadaki en küçük vaktimizin bile değeri çok büyüktür. Boşa geçen bir saniyenin  geri kazanılması hiç bir zaman mümkün olamayacaktır.
	S Ö Z L E R İ N   A N L A M L A R I
	NİYYET : Mesela kıbleye dönerek  niyyet ettim sa¬bah namazının iki rek’at sünnetini kılmaya diye başladık  
	ve ALLAH-U EKBER deyip ellerimizi kulaklanmıza götürdük. 
	Şimdi bu kısmı biraz incelemeye çalışalım. 
	Evvela ALLAH-u EKBER nedir? 
	Genelde bu tekbir kelimesi Tanrı uludur şekliyle ifade edilmeye çalışılır ki  kesinlikle karşılığı değildir. 
	Ayrıca  büyük AL¬LAH c.c. diye de genel olarak ifade etmeye çalışıyoruz ki  bu dahi olması gereken gerçek manayı ifade edemiyor.
	Kebir büyük ekber en büyük manasına olduğundan  en büyük ALLAH’tır  demiş oluyoruz. 
	Fakat bu kelime  üzerinde çok durulup  düşünülmesi lazım ge¬len bir kelimedir.
	Bunu gerçek yönüyle anlayabilmemiz için  evvela AL¬LAH c.c. kelimesinin neyi ifade ettiğini  ALLAH c.c. ve mertebelerinin mahiyetini ve huzurunda durduğumuz o azamet-i ilahiyenin ne olduğunu düşünmemiz ve anlamamız gerekmektedir.
	Ezan-ı Muhammedi bölümünde bu mevzuu tekrar ele alacağız. Burada şimdilik bu kadarla bırakıyoruz.
	Tekbir getirirken avuçlarımız açık ve içleri  Kabe-i muazzamaya dönük olarak ellerimizi kulak memelerimize götürdüğümüzde  yapmış olduğumuz bu hareketi biraz inceleyelim.
	Ka’be  Hak’kın zatinin timsali’dir. 
	Her kişinin avuçlarının içinde  sağda 18 solda  81 rakkamı yaz¬maktadır 
	Arap rakkamlarıyla bu ikisinin toplamı 99 eder. ( +  = )
	El parmakları ise  ALLAH c.c. lafzının harfleridir  ya¬ni  ALLAH c.c. yazısıdır.
	İşte salat ibadetini ifa etmeye çalışan kişi bunları bilerek ellerini kulaklarına kaldırıp  ALLAH-u EKBER dediğinde  evvela dünyaya ait ne varsa hepsini geriye atmış olması gerekmektedir.
	Baş parmaklarını kulak memelerine değdirmesi  
	“ey İnsan kulaklarını aç  ağzından çıkanı duy  manasını an¬la ” demektir.
	Ellerinin içinde (99) esma’i ilahiyye 
	parmaklarında ALLAH c.c. İsmi celal ile ALLAH’ın zatinin timsali olan Ka’be’yi şerife karşı durması  
	zatının  zatına; efal mertebesinden başlayarak her mertebede ayna olması demektir.
	Bu mertebede kişinin  Hak’kın huzurunda; 
	Hak ola¬rak kendini bilip  bulması ve bu hali yaşamasıyla çok büyük bir irfaniyete ermiş ve mahbubiyyet yani se¬vilen mertebesinde  olmuş  olması  gerekmektedir. 
	Namazlarını ihmal ile terkedenler  neler kayıp ettiklerini bir bilselerdi?.....
	Kişi kendi  izafi kimliğinden varlığından geçip  ha¬kiki varlığı olan  İlahi kimliğine bürünecek  kendini Hak’kani sıfatlarıyla tanıyacak ve zatından zat’ına  kıyamı ile ta’zim etmiş olacaktır.
	Beş vakit salat’ta  (13) niyyet ve niyyet tekbiri vardır. 
	13 sayısı İnsan’-ı kamil’in rumuzlarından bir rumuzdur. 
	Altı Peygamber isimli kitabımızın Muhammed aleyhisselam bölümünde bu husus anlatılmaya çalışıldı.
	Bir başka yönden  beş parmağımız  Hak’kın beş haz¬ret yani Hazarat’ı hamse mertebelerim sağlı sollu ifade etmektedir.
	(Yasin 36/83 ayette)
	fe¬sübhanelleziy biyedihî melekütü külli şeyin ve ileyhi türce’une 
	“Her şeyin mülkiyyeti elinde olan zat’-ı ulühiyyeti her türlü noksanlıktan tenzih ederiz  her şey ona dönecektir.”
	(Tebareke/Mülk 67/1)
	tebarekelleziy biyedihi’l mülkü 
	“Elindeki mülk ne bereketlidir ” hükmüyle 
	beş par¬maklı insan elinin nelere kadir olduğunu;
	sağ elin içindeki 18 rakamının  18 bin alemi; 
	 ikisininin toplamının  99  (9 + 9) yine toplamın 18 ettiğini  
	sol elin içindeki  81  (8+1= 9) +1 ilavesiyle 19 olduğunu  
	bir başka ifa¬de ile 
	sağ el içi 18 
	sol el içi 19’u ifade etmekte  
	yani 
	biri 18 bin alem 
	diğeri Kur’an da 19 mu’cizesini ifade etmekte olduğunu idrak edip;
	99 ile ifade edilen aslında sonsuz esma-i ilahiye’nin 
	ve tekbir getirirken söylediğimiz ALLAH lafzı celali ile birlikte İsmi azamı oluşturan 100 ismi zuhura çıkarmayı ifade etmektedir.
	İnsan ne büyük bir mertebede olduğunu  keşke yakıyn bilgisi ile anlayabilse idi ne olurdu?
	İşte kişi  Niyyet tekbiri ile yelpaze gibi açtığı bu mu¬azzam ilahi sırlarla Hak’kın huzurunda Hak olarak durmağa başlamış olmaktadır.
	Kişi diğer zamanlarda  Hak’tan ayrı mı? - Hayır. 
	Ancak  namazda çok özel olarak Hak’kın huzurunda duruyor ol¬maktadır.
	Tekbirin devamında el bağlayıp  açığa çıkardığı bu muazzam sırları gizlemiş  kulluk mertebesine inmiş  ora¬dan niyaza başlamış bulunmaktadır.
	İşte bir kimse  gaflet ve alışkanlık hükümleriyle namazına baslarsa  iş daha baştan noksan olduğundan gerekli oluşumu meydana getiremiyor demektir.
	Cenab’ı Hak’kın bizim namazımıza ihtiyacı yoktur  fa¬kat bizim onu tanımaya sonsuz ihtiyacımız vardır.
	Namazlarımızı bir beklenti içinde  yani cennet sev¬dasıyla yapıyorsak bu  avam için menfaat karşılığı bir işten başka bir şeye yaramaz  ve bunda ALLAH rızası aranmaz.  Bu durumda ancak nefs’in rızası olduğu bi¬linmelidir.
	Tasavvuf ehli olarak namazlarımızı her türlü dünya ve ahret menfaatleri karşılığında yapmaktan imtina et¬meliyiz.
	Eğer Rabbimiz bize namaz kılsanız dahi sizi cehenneme atacağım dese  biz yine namazlarımıza devam etmeliyiz. 
	Çünkü namazlarımız bize her ne kadar sevab kazandınyor ise de  gerçek manada kılınan namaz  İnsan-ı irfan mertebesine ulaştıracak en güzel bir sis¬temdir  ve öyle düzenlenmiştir.
	Namaz-ı gafilan  sehv-i sücûdest. 
	Namaz-ı arifân  terki vücûdest.   
	Yani 
	Gafillerin namazı  yanılma secdesi ile. 
	Ariflerin namazı    vücudlarını terk  ile olur 
	demişlerdir.
	Enel Hak şehidi  Hallac’ı Mansur  elleri bileklerinden kesildikten sonra  görevlilerden biraz mühlet ister; 
	der ki  aşkın iki rek’at namazı vardır  bunun abdesti kişinin kanı ile alınır  ve kesik kol bileklerinden akan kanlarla yüzünü gözünü yıkayıp abdest alır gibi yapar  namazını kılar  ve hayatına son verilir.
	Büyük velilerden  Cüneyd’-i Bağdağdi’ye bir gün bir arkadaşı gelip  “senin yakın dostun (Hüseyin ennuri) bir haftadır cezbe ile sema etmektedir  ne dersiniz?”  diye so¬rar; 
	O da biraz düşündükten sonra  “namazlarım ne yapıyordu?” diye sorar. 
	Bunun üzerine gelen kişi ona  
	“namaz vakti geldiğinde namazını kılıp tekrar semaya başlıyordu ” der. 
	Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdağdi Haz¬retleri  
	“elhamdülillah  biz de bunu beklerdik ” demiştir.
	Hazret-i Ali Efendimizin ayağına saplanan okun namaza durduğunda çıkarıldığı bilinen meşhur hadiseler¬dendir.
	Aleyhissalatü vesselam efendimizin ayaklannın altı yarılıncaya kadar ibadet ettiği dini kitaplarda geniş şekilde yazılıdır.
	Güzel kılınan bir namaz insana mutlaka dünya ve ahret saadetini temin eder.
	S Ü B H A N E K E
	İşte böyle ihlaslı ve irfanlı bir duruşla kıyamdaki kişi gönlünü Rabbine  rabt ederek kısa süreli bir sükunetten sonra sübhanekeyi okumaya başlıyor.
	sübhaneke allahümme ve bihamdike
	ve tebarekesmüke ve teala ceddüke 
	ve la ilahe gayruke.
	Sübhaneke Allahümme  
	ey azameti  şanı  yüce olan Rabbım ALLAH’ım! Seni her türlü noksanlıklardan tenzih ederim. Sen o kadar yücesin ki  dediğinde; namaza başlarken el ile yaptığı hareketleri bu safhada kelama dönüşüyor  zuhura geliyor. 
	Gönlünde kaynayan  coşan ilahi sevgi yavaş yavaş zuhura çıkmaya başlıyor.
	ve bihamdike 
	senin hamdınle seni hamdederim.
	Çok ince manayı ifade eden bu sözü bir miktar açmak istersek  şöyle diyebiliriz. Esasen ben yokum ki  benim hamdımla diyeyim. 
	ve bihamdike 
	senin hamdınla sana hamdederim.
	Neticede ne oluyor? Ben yok isem  bende hamd eden sensin. 
	Yani senin hamdınla bu hamd oluşuyor  yerine geliyor. 
	Sözlerine ve niyazına devam ederek. 
	ve tebarekesmüke 
	ve sen ne yücesin  ne mübareksin  ne bereketlisin. 
	ve teala ceddüke 
	sen ne yücesin ne aza¬metlisin. 
	vela ilahe gayruk 
	Ve senden gayrı da ilah yoktur. 
	Ben bunu böyle bilir böyle yaşarım  demiş olu¬yor  lisanen ve de halen.
	İşte kişi  namazını sürdürdüğü müddetçe günde 15 defa bu sübhaneke’yi okuyor. (1 + 5 = 6) imanın gerçek şartlarını da meydana getirmiş oluyor.
	E U Z U   B E S M E L E
	Sübhanekeyi okuduktan sonra  
	Euzü billahi mineşşeytanirraciym 
	bismillahirrahmanirrahiym geliyor.
	Bu ne demek? 
	Euzü billahi 
	Ben ALLAH’a sığı¬nırım. 
	Kimden? 
	recmedilmiş (kovulmuş  taşlanmış) şeytandan ALLAH’a sığınırım. 
	Devamında 
	 Bismillahir¬rahmanirrahiym  dediğinde kişi  
	genel anlamda: 
	Rah¬man ve Rahiym olan ALLAH’ın adıyla demek olan 19 harfli Besmele-i şerif 
	özel manada ise  
	ALLAH isminin geniş varlığında Rahman’ın  rahmin’de  Nefes-i Rah¬mani ile neyi  nerede meydana getirmeyi dilemişse  orada faaliyete geçirir demek olur.
	Böylece 18 bin alem meydana gelmiş  
	geriye kalan 1’de de varlığı var eden yüce zat  bütün alemden ve de İnsan-ı kamil’in gözünden  saltanatını seyr etmiş olmak¬tadır.
	İşte bu oluşuma binaen 19  Kur’an da mucize rakkam olmuştur. 
	Yeri olmadığı için 19 rakkamının detaylarına girmeden  ancak ilgisi dolayısıyla  Kur’an-ı Keriym’de bu¬lunan 114 besmele-i şerif  19’un 6 katıdır. 
	6 rakamı ise bilindiği gibi genel anlamda imanın şartlarıdır.
	40 rek’atlı bir günlük namazın 15 rek’ati  euzü bes¬mele ile başlıyor; 
	geriye kalan 25 rek’ati ise sadece besmele ile başlıyor. 
	15 rakkamını ayrıştırırsak 1 ve 5 olur  bunun toplamı 6’dır.
	6 daha evvelcede görüldüğü gi¬bi imanın kemalatını ifade eder.
	25 rakkamını aynştırırsak  2 ve 5 olur  bunların top¬lamı ise  7’dir   
	7 Ettur’u seb’a yedi tur nefis mertebelerinin sayısıdır *(3). 
	*(3) İrfan mektebi adlı kitabında anlatıldı.
	15 ve 25 rakkamlannın ayrışmalarının toplamı (15 (1+5) 6 ve (25 (2+5) 7 idi;
	ikisinin toplamı ise (6 + 7) 13 olur ki 
	bu da Efendimizin  yani Hakikat-i Muhammedînin şifresini vermektedir.
	13 rakkamının ayrışmasının toplamı 1 + 3 daha 4’tür. 
	4 sayısı ise şeriat  tarikat  hakikat  marifet mertebelerim ifade eder.
	4’ün sağına bir sıfır (0) konduğunda 40 sayısı elde edilir ki  
	- bu da bir günlük namazdaki rek’atların toplam sayısıdır 
	- ve ayrıca efendimizin Peygamberlik yaşı başlangıcıdır.
	Burada küçük bir hatırlatma ile dikkatinizi çekmek istiyorum. 
	Şöyleki; 
	40 sayısından her hangi bir sayı çıkarın  (40 – 11) = 29
	çıkan sayıları kendi bünyesinde toplayın   11 (1+1) = 2  ve 29 (2+9) =11
	çıkan iki ayrı sayıyı tekrar toplayın   2 + 11 = 13
	her işlemde neticenin 13 olduğunu göreceksiniz.
	Bir misal olmak üzere  şöyleki: 
	40’tan 11’i çıkaralım  geriye 29 kalır  
	1+1 daha 2 eder. 2+9 daha 11 eder.
	2+11 toplandığında 13 olur.
	Sizler bu yoldan değişik hesaplamalarla 40’ın içinden hangi sayıyı ele alırsanız alın neticede 13 sayısını bulduğunuzu göreceksiniz. 
	Daha evvelcede belirtildiği gibi 13 sayısının özellikleri Altı Peygamber isimli kitabımızda da¬ha geniş olarak anlatıldı  burada bu kadarla bırakıyoruz.
	F A T İ H A   S U R E S İ
	Bu anlayış içinde besmeleyi de çektikten sonra  sıra Fatiha’ya geliyor. Kişi ancak bu hazırlıklardan sonra onu gerçek anlamıyla okumaya başlayabiliyor.
	Bir günlük namaz’da kırk defa  okunan Fatiha’yı şerif’in ifadesi  
	40 bölü 4 (40/4 = 10) 10 
	şeriat  tarikat  hakikat  ma¬rifet  mertebelerinde 
	ve her mertebede  10’ar rek’at olmak üzere bu mertebelerin hakikatlerini  yaşayarak  okumak ve namazlarını kılmaktır.
	Şimdi! Namaza durmaya hazırlanan kişi  - önce niyyet etti  
	- sonra sırasıyla - tekbir getirdi  - sübhanekeyi okudu  - euzü besmele’yi çekti. 
	Böylece vehim ve hayal yani şeytan ve şeytanî düşünceler’den arındıktan sonra  tam bir safiyet ile  Fatiha suresini okumaya başlayabilirse  ancak o zaman o’nun hakikatine nüfus etmiş olabilir.
	Burada  Elhamd süresine niye Fatiha ismi ve¬rilmiş diye bir soru akla gelebilir.
	Fatih fetheden  açan manasında olduğundan  kitabı açmak  namazı açmak  ifadesinde olduğunu düşünebiliriz.
	Daha mühim olarak da  
	- Kur’an’ı Keriym’in içindeki manaları açmak  
	- namaz olgusunun  gerçek Salat’ın gerçek ifade ve manalarını açmak diye düşünebiliriz.
	Gayemiz burada  Fatihay-ı Şerifin genel tefsir ve yorumunu yapmak olmadığından kısa bir özet vermekle yetineceğiz. ALLAH c.c. cümlemize akıl gönül açıklığı versin.
	(Fatiha 1-7)
	elhamdü lillahi rabbil alemiyn dediğimiz zaman 
	“Hamd ancak alemlerin Rabbi’na  mahsustur ” demiş oluyoruz. Bu ifadeyi çok iyi anlamamız gerekiyor  
	İnşeallah  gelecek sayfalarda Hamd’ın beş mertebesi’ni açıklamaya çalışacağız.
	Nasıl bir ALLAH c.c.? 
	errahmanirrahiymi 
	(Rahman ve Rahim olan)
	Rahmaniyyet; İsimlerin ve sıfatların  gerçek yüzleri ile meydana gelişinden ibarettir  diye tarif edilmiştir. 
	Hiç bir fark gözetmeksizin her varlık ihtiyacını ancak Rahmaniyyet mertebesinden karşılayabilir.
	Rahiym ise  öze ve içe ait ihtiyaçları karşılar.
	maliki yevmüddiyni 
	(Din gününün sahibi) anlamınadır.
	Din günü  gelecekteki kıyamet günü olarak be¬lirtiliyor ise de  Ayrıca din günü kişi hangi anda ve zamanda kendinde ise  yani gaflette değil de Hakkani varlığı ile meşgul ise  işte o vakit aynı zamanda o’nun din günüdür.
	iyyake na’büdü demekle 
	(Biz ancak sana ibadet ederiz)
	ve iyyake neste’ıynü demekle de 
	(ancak senden yardım dileriz) demiş oluyoruz. 
	Bu kısımları okuyor iken aklımız da Hak düşüncesinden başka  dünyalık bir düşünce var ise  işte o düşünce her ne ise  namaz kılan kişinin Rabb’ı hası ve yardım dilediği o düşuncesi olur;
	farkında bile olmadan gizli şirkin içine düşmüş bulunur  ki çok dikkat etmek ister.
	ihdinassıratal müstakıyme
	(bizi doğru yola götür)
	sıratalleziyne en’amte aleyhim 
	(üzerine nimet ver¬diğin kimselerin yoluna)
	gayril mağdubi aleyhim ve leddallıyne  amin. 
	(gazaba ve dalalete düşmeyenlerin yolundan götür) Amin.
	Fatiha süresinin bir ismi de  Seb’ul mesani yani iki yedili dır. 
	Zahir ve batın 
	Hak   ve  kulluk ile iki manalı de¬mektir.
	Böylece zahir ve batın manalarını idrak ederek Fa¬tiha süresi’ni okuyan kişi 
	arkasından (33) rek’atte’de zammı sure yani ilave süre okuması lazımdır. 
	Sadece farzların tahiyyattan sonraki (7) rek’atin de okunmaz.
	Genel ve gerçek hatlarıyla Fatiha süresi’nde  Hak ve insan arasında kurulan ahenk  zammı sürelerde ki mev¬zular ile de daha teferruatlı hale getirilip en ince noktalanna kadar Rab’bı bilme yolu açılmaktadır. 
	Çünkü ancak  nefsini bilen Rab’bını bilir hükmünce  Rab’bı bil¬me  kendini bilme yolundan geçmektedir*(4).
	*(4) Hazreli Ali efendimiz’in Fatiha’dan yetmiş deve yükü ilim çıkardım dediği rivayet olunmuştur. Doktor Süleyman Aleş’in. İş’arî tefsir okulu adlı kitabinin (64) üncü sayfasında Şa’ranî  hocası (Ali al-Havvaşş’ın) yalnız Fatihadan 240999 ilim çıkarabileceğini nakleder.
	Z A M M I   S U R E
	Fatiha ile belirli bir Hak ve kul bilgisine ulaşan kişi zamm-ı sureler ve ayetler ile de bilgisini genişletmeye devam eder. 
	Mesela Kevser suresini okuduğunda ondaki mana ve ifadeleri  ihlas veya daha başka her hangi sure ve ayetleri okuduğunda her birerlerinde bulunan değişik mana. ve ilimleri öğrenmiş olur.
	İşte Fatihadan sonra okunan Kur’an bölümleri biz¬lerin bilgilerinin artması için okutulan kısımlardır. Bu bizim hem menfeatimizedir ve hem de müslüman bilgili kimse olmalıdır.
	Üç ve Dört Rek’atli Farz Namazların son rek’atlarında neden Zamm-ı Sure okunmaz?
	Bunu anlamak için evvela  farz ve sünnet nedir? Bunun tarifini bilmemiz gerekir. 
	Genel anlamda  
	farz ALLAH’ın emirleri  
	sünnet ise  Hz. Muhammed’in S.A.V. yaptıkları ve tavsiyelediridir. 
	Özel ve gerçek anlam da ise  
	farz  ALLAH’la olmak  
	sünnet ise  halktan uzak¬laşmaktır.
	Bu idrak içerisinde  üç ve ya dört rek’atli farz namaza duran kişi  
	birinci ve ikinci rek’atlerde zamm-ı süre okur  
	üçüncü ve dördüncü rek’atlerde okumaz.
	Çünkü 
	birinci rek’at şeriat mertebesi  
	ikinci rek’at   tarikat mertebesidir. 
	Buralarda teferruat ilmi gerektiğinden zamm-ı süreler okunur. 
	Fakat üçüncü ve dördüncü rek’atler  hakikat ve marifet mertebelerini ifade ettiğinden bu mertebelerde sadece öz vardır.
	Fatiha gerçek anlamda yaşanır. Adeta kişi  kendi Fatiha olur. Hakk’ın varlığında  yok olur. 
	Böylece te¬ferruat ilmine gerek kalmaz ve son rek’atlerde zamm-ı süre okunmaz. 
	K U N U T   D U A S I
	Bilindiği gibi salat-u vitrin son rek’atin de okunur. Vitr mevzuuna gelince tekrar kunut duasına temas ede¬ceğiz.
	T E K B İ R L E R
	Gelelim tekbirlere... Beş vakit namazın hareketlerinde iç ve dış ezanlarında okunan ALLAH-U EKBER tekbirlerinin izahım kitabımızın Ezan-ı Muhammedi bölümünde yapmağa çalışacağız. Burada sayılan iti¬bariyle konuya bakmak istiyoruz.
	Bir gündeki 5 vakit namazda  281 ve 1 tekbir olduğunu evvelki bölümde belirtmiştik. Bu toplam  282 adet tekbir demektir. Fakat onları toplayamıyoruz  çünkü sondaki tek tekbir sadece salat-u vitrde olan tek tek¬birdir. Bunun karşıtı yoktur  kendine hastır. Vitr bölümünde izahı gelecektir.
	Diğer tekbirlerin karşıtları olduğundan ayrı bir küme oluşturur. Vitr tekbiri ise  tektir ve ayrı bir özelliği vardır.
	- Şimdi! 281 ve 1’in izahını yapmaya çalışalım. 
	Namaz olgusunun gerçekten çok yönlü ve akılları hayrete düşüren bir kurgusu vardır.
	Hazret-i Peygambere gelen son vahiy Bakara süresinin 281 inci ayetidir. 
	vetteku yevmen türce’une fiyhi ilellahi 
	sümme tüveffa küllü nefsin ma kesebet ve hüm la yuzlemune
	(ALLAH’a döneceğimiz ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz ve¬rileceği günden sakınınız )  İfadesi ile bizlere  namazla birlikte diğer ibadetlerimize’de çok ciddi bir şekilde sarılmamız gerektiğini belirtmiş oluyor.
	- 281 ve 1’in başka bir yönden ele alalım  
	281’in 1’ini çıkaralım   (281 – 1) geriye 280 kalır. 
	Onun da sıfırını atalım  (280)geriye 28 kalır. 
	Bu 28’in ifadesi  Kur’an’da belirtilen 3 ü ihlilaflı  28 Peygamberin  her birerlerinden bir özellik alıp hayatına tatbik edip yaşamaya çalışmaktır. 
	Eğer o ayırdığımız sıfır’ı (0) da birin (1) sağına koyarsak 10 olur  ki daha kemallisi  her Peygamberin hayat hikayesinden 10 haslet kazanmakla olur.
	Seyr-i sülük yolunda giden Hak yolcusu Adem (a.s.) ile başlayıp  Muhammed (a.s.) ile kemale eren  genel manada ki İNSANLIK seyrini  kendi bünyesinde birimsel olarak yaşamak ve öz benliğini bulmak zorundadır. 
	Çünkü belirtilen o değerli insanlar  bizler için bir nu¬munedir. Sadece tarihi bir geçmiş değiller  yaşanması gereken gerçeklerdir.
	281’in geriye kalan 1’i de kişinin kendi öz varlığı  yani ilahi benliğidir. 
	Kim ki bu sırra erdi  gerçek namaz kılanlardan ve huzur ehlinden oldu.
	Ve ayrıca 1 diye belirttiğimiz vitr tekbirine gelince  o da İlahi varlıkın benliğidir. 
	Bu konuya vitr namazında tekrar temas edeceğiz.
	24 saat içindeki bir günlük namaz ibadetimiz sırasında  tekbiri 281 ve 1 defa farkında bile olmadan  ağız hazinemizden etrafa saçıp duruyoruz. 
	Acaba yaptığımız bu şey adet hükmünde mi? yoksa ibadet hükünde mi? ...
	Mevla gafletlerimizi bağışlasın 
	R Ü K U
	Zamm-ı süre’nin okunmasından sonra sıra rüku’a ge¬liyor. 
	Her gün 40 defa eğildiğimiz rüku da  en az 120 defa sübhahane rebbiyel aziym  yani yüce ve azametli Rabbim seni her türlü noksanlıklardan tenzih ederim  demekteyiz.
	Namaza başlarken  sübhaneke ile birinci tenzih’i yapmıştık. 
	Burada ise ikinci tenzih-i yapmış oluyoruz. Bu tenzih aslında  kendinden kendine olan bir tenzihtir. 
	Yukarıda belirtilen 120 sayısının (0)’ını aldığımızda (120) 
	geriye ka¬lan 12; her mertebede o mertebenin gereği olan tenzihi yapmış olmamız gerektigini ifade etmiş olmaktadır.
	S E M İ  A L L A H U   L İ M E N   H A M İ D E H
	Rüku’dan kalkarken de yine günde 40 defa 
	semiallahu limen hamideh 
	(Allah hamd edenin hamdım (övgüsünü) duyar ) diyoruz. Nasıl duyar? 
	Hem senden söyler duyar  
	hem de kendinden söyler duyar.
	Eğer semi allahu limen hamideh derken kişi  bunu kendi nefsinden  benliğinden  söylüyor ise  gaflettedir  bu söylediği  lafzi övgüdür  ikiliktir. Sanki bir mahalden söyleniyor. Bir başka yönden de dinleniyor olmaktadır.
	Kişi kemale erdiğinde ise  birimsel varlığı ortadan kalktığından  kendinden söyleyen de; dinleyen de Hak olur.
	Bu mertebede Hak  kendi kendini över ve kendisi bu övgüyü duyar. Çünkü onu gerçek manada kendinden başkası da övemez ve duyamaz.
	R A B B E N A   L E K E L  H A M D
	Rüku’dan kalktıktan sonra  secdeye giderken yine 40 defa söylediğimiz 
	Rabbena lekelhamd 
	(ey bizim Rabbınıız hamd yani (övgü) sanadır ) sözü  üzerinde çok düşünülmesi gereken bir fikir oluşumudur.
	Eğer kişi gerçek Rabbına erememiş de  hayalindeki rabbına yönelmiş ise  yaptığı övgü kendi hayalinde var ettiği rabbına olmuş ve ona secde etmiş olur.
	Gerçek secde ise  Rabbul erbab Rabların rabbı olan yüce ALLAH’a olmalıdır.
	Yusuf (a.s.) zindandan çıkarken arkadaşlarına  (Yusuf Suresi 12/39)
	ya sahıbeyissicni e erbabün müteferriku¬ne hayrün
	emillahül vahıdül kahhar
	(ey zindan ar¬kadaşlarım  ayrı ayrı bir sürü rablar’mı hayırlıdır  yoksa tek ve üstün olan ALLAH’mı?) diye sorarak evvela onlara  sonra da bizlere çok büyük uyarı yapmıştır:
	Düşünen be¬yinler hissesine düşeni alırlar.
	Buraya kadar üç yerde HAMD (övgü) ile ilgili husus geçti. 
	Daha sonra ileride  bir hamd’da teşbihlerde ge¬lecek  inşeallah orada tekrar hamd mevzuuna temas edeceğiz.
	S E C D E
	Rabbena lekelhamd Allahu ekber deyip namazın secde bölümüne ulaşan kimse  gerçek manada buraya ulaşabilmişse. büyük bir işi başarmış demektir.
	Aksi halde gaflet ile secde etmiş demektir. Asıl olan ise  gerçek secdeyi meydana getirmektir.
	Bir rek’atte 
	- bütün hareketler bir defa yapılırken 
	- sec¬de iki defa tekrarlanır.
	Bir günlük namazda 80 secde vardır ve an az 240 defa sübhane rabbiyel ala den¬mektedir.
	Bunun manası ey yüce Rabbim seni noksan sıfatlardan tenzih ederimdir. Dikkat edilirse burada da üçüncü tenzih yapılmış olmaktadır.
	Belirtilen yollardan geçip secdeye ulaşan kişinin  (Alak Suresi 96/19)
	vescüd vakterib
	(secde et yaklaş) emrini gerçek manada almış olması gerekmektedir.
	Birinci secde de izafi varlık terk edilerek gerçek Rabbın önünde secde edilmekte  
	ikinci secde de ise gerçek benlik bulunup ALLAH’ın önünde secde edilmesidir.
	Secde  kişinin nefsi varlığından tamamen sıyrılıp külli mahv (tüm yokluk)a erişip  oradan da gerçek benliğine ulaşmasıdır.
	Bu duygular içinde kişi tekrar  fakat daha değişik bir bilinçle Allahu ekber deyip ayağa kalkar. 
	Baştan beri anlatılan şekilde ikinci rek’ati de tamamlayıp  tekrar sec¬deleri yapar fakat bu defa ayağa kalkmaz tahiyyatta oturur.
	T A H H İ Y A T
	Beş vakit namazda;
	(8) i selamsız  (13) ü selamlı toplam (21) adet tahiyyat oturuş vardır.
	Ettehiyyatünün lügat manası: 
	(Bütün mahlükatın hayatları  kal ve hal dilleri ile halikları olan ALLAH’a c.c. karşı yaptıkları hamdlar  şükürler  manevi hayat he¬diyeleri ) olarak ifade edilmektedir. *(5)
	*(5) Yeni lügat shf 138.
	Selam verilmeyen oturuşlarda sadece  
	ettehiyyatü lillahi vessalevatü vettayyibat  
	esselamü aleyke ya eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühü 
	esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin
	eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve Resülühü 
	okuyarak  sonraki rek’at için tekrar ayağa kal¬kar  namazına devam eder.
	Nihayet selam verilecek tahiyyat’a gelince tekrar otu¬rur ve yine tahiyyat’ı okur  
	- arkasından salavat dualarını 
	ve onların arkasından da (Bakara Suresi 2/201)
	allahümme rabbena atina fiyddünya haseneten 
	 ve fiyl ahıreti haseneten ve kına azaben¬nar
	(Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir iyilik ve âhirette de bir iyilik ver ve bizi ateş azabından koru ) der.
	(İbrahim Suresi 14/40-41)
	rabbic’alniy mukıymessalati ve min zürriyyetiy 
	rabbena ve tekabbel dü’ai (40) 
	rabbenağfir liy ve livalidey¬ye ve lil mu’miniyne 
	yevme yekumül¬ hısab (41)
	(Ey Rabbim!. Beni ve neslimden olanı da namazı devamlı kılanlardan eyle. Ey Rab’bimiz!. Ve duamı kabul buyur...) (40)
	(Ey Rab’bimiz!. Hesap olunacağı gün beni  anamı  babamı ve müminleri bağışla.) (41)
	Birahmetike ve erhamarrahimin
	diyerek selam verip namazın o bölümünü bitirmiş olur.
	Şimdi! tekrar geri dönüp ettehiyyatü yü incelemeye çalışalım.
	Namazın bu bölümü  Cenab-ı Hak ile ilahi huzurda mükaleme  konuşma  mertebesidir. 
	Diğer hareketler değişikliğe uğruyor  
	tahiyyet ise  sekinet mertebesi  yani sukünet  sakinlik ve huzur mertebesidir.
	Namaz kılan kişi edebli bir şekilde diz üstü oturmuş  bütün azaları ile birlikte  idraki de sakinleşmiştir. 
	Çünkü belirli aşamalardan geçtikten sonra nihayet Hak’ka ayna olabilecek bir gönül erginliğine ulaşabildiğinden Rab’bı ile mükalemeye hazır hale gelmiştir.
	Hz. Rasüllülah’ın Mi’rac da yaşadığı ve oradan ümmetine hediye getirdiği bu muhteşem oluşumu her birerlerimiz hakkıyle değerlendirip en iyi bir şekilde gönül  alemimizde uygulamaya çalışmalıyız.
	ettehiyyatü lillahi 
	(benim oturuşum ALLAH c.c. içindir.) 
	vessalevatü vettayyibat 
	(ve yaptığım iyi işler  dualar  namazlar da ALLAH c.c. içindir.)
	Dört bölümden oluşan tahhiyat’ın bu birinci bölümü; 
	her mertebede olan kimseler için ayrı ayrı değerlendirilir. 
	Gerçek değerini Arif olan zatlar yaşaya¬bilirler.
	Şeriat ve tarikat mertebesinde olanlar  tenzihi  bir yaklaşımla otururlar. 
	Hakikat ve marifet mertebesinde olanlar ise teşbihi ve tevhidi bir yaklaşımla meseleye bakarlar ve o mertebeden değerlendirip yaşamaya çalı¬şırlar.
	Bu şekliyle bakıldığında  kendini Hak’ta fani etmiş kişinin ağzından Hak:
	 benim oturuşum  yaptığım du¬alar  salat’lar  iyi işler  ALLAH içindir 
	bir başka ifadeyle  
	Uluhiyyet gereğidir diye kendi kendisiyle  mükaleme eder. 
	Daha geniş izahı ise  ancak bir arifin gönül aleminden öğrenilir.
	İkinci bölümü: 
	esselamü aleyke ya eyyühenebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh dür.
	Kulluk mertebesinden  niyaz ederek yaptığı işlerin sa¬dece Hak için olduğunu ifade eden kimlik yani kişi  bu niyazına karşılık Hak mertebesinden muhteşem bir karşılık ile karşılanır.
	Selam sana ey Peygamber-i zi’şan’ım  rahmetim ve bereketim senin üzerine olsun. 
	Tahiyyatta oturan kişi hangi mertebede ve o mertebenin yaşam idraki içinde ise  bu muhteşem ifadeyi o mertebeden alır ve değerlendirir. Çok kıymetli bir ilahi hitaptır  duyabilenlere ne mutlu. 
	Yaşayabilmek için bu hale sahib bir Arifi bulup onunla bir müddet arkadaşlık etmek gerekir.
	Üçüncü bölümü: 
	esselamu aleyna ve ala ibadillahissalihin. 
	Kendisine Rab’bından yüce bir selam gelmiş olan kişi  bu selamı alıp  
	selam  selamet  bize ve ALLAH’ın salih kulları üzerine olsun  diye bulunduğu mertebesinden cevap verir.
	Gerçek yaşamı oldukça hayret verici olan bu mer¬tebeyi Hak teala her birerlerimize gereği gibi idrak ettirsin.
	ve ala ibadillahissalihin bölümündeki inceliğe (Hallac-ı Mansur) hadisesinde dikkatlarimiz çekilmiştir.*(6)
	*(6) [Bir gün Hallac-ı Mansur. Bağdat’ta kürsi’de vaaz ederken hoş bir hal içinde  ne olaydı Mi’rac gecesi efendimiz  ALLAH’ın rahmetinin sa¬dece salih kulların üzerine tahsis etmeyip  ecmaın (bütün kulların üstüne olsun) deseydi  demiş. 
	Bunun üzerine efendimizin ruhaniyeti belirip. kendisine. ben ancak vahy ile konuşurum demiştir. 
	Bu cevap üzerine Hallac  ya Rasüllüllah cezam nedir dediğinde  
	başını vermendir demiştir. 
	Bundan sonra  enel Hak ben Hakkım yangınını dışa vuran Hallacın bilinen sonu oluşmuştur.] 
	Çok incelik ifade eden bu mevzu ayrı bir inceleme konusudur  yeri olmadığından bu kadarla bırakıyoruz
	Dördüncü bölümü: 
	eşhedü en la ilahe illaallah 
	ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resülüh 
	otu¬ruşun evvelki bölümlerinde  Hak ve kul mertebelerinin arasında oluşan söyleşmenin  şahitleri olan Melekler  bu güzel oluşumu  müşahede ettikten sonra  kelime-i şehadet getirip bu hadiseye şehadetlerini ifade et¬mişlerdir.
	Bir kimse gerçekten güzel bir oturuşla başladığı et-tehiyyatü oluşumunu kısaca yukarıda bahsedilen şekilde tamamlayabildiğinde  var olan güç ve kuvvetleri bu hadiseye şahit olup yakinen müşahede etmiş olurlar. Daha iyisi yaşanarak bilinendir.
	Mi’rac-ı şerifde oluşan bu hadise  efendimizden bizlere bir hediyedir. Bu sebeb ile namaz mü’minin mi’racıdır ve insanlık mertebesidir.
	Kişi bu güzel oluşumu samimi bir çalışma ile gerekirse ehlinden yararlanarak  hakikatine ulaşmaya çalışmalıdır. 
	Hakikat-i Muhammediden ne kadar feyz alabilirsek o’nu tanıyıp idrak etmemiz o kadar olur  za¬man içinde bunu arttırmamız gerekmektedir.
	Kısaca anlatmaya çalıştığımız tahiyyat okuyuşundan sonra  
	eğer 3 veya 4 rek’atlı namazları kılıyor isek  tekrar ayağa kalkıp evvelki rek’at’ler gibi namazımıza devam ederiz. 
	Eğer selam verilecek yerde isek  tahiyyattan sonra 
	salavat-ı şerifleri ve Rabbena atina... dualarını okuyup onlardaki ifadeleri anlamaya çalışıp selam veririz.
	S A L A V A T L A R
	Tahiyyattan sonra okunan selavat dualarında kısaca  Muhammed (a.s.) ailesinden ve İbrahim (a.s.) ailesinden bahisle bunlara olan hörmet ve tazimlerimizi her zaman taze tutmamız gereği belirtiliyor. 
	Namaz hocası kitaplarında bu hususta daha geniş bilgi vardır.
	RABBENA ATİNA DUASI
	Salavatlardan sonra da daha yukarı da yazılmış olan. Allahümme Rabbena atina... bölümünü okumamız çok yerinde olur.
	allahümme rabbena atina fiyddünya haseneten 
	ve fiyl ahıreti haseneten ve kına azaben¬nar (2/201)
	rabbic’alniy mukıymessalati ve min zürriyyetiy 
	rabbena ve tekabbel dü’ai (14/40) 
	rabbenağfir liy ve livalidey¬ye ve lil mu’miniyne 
	yevme yekumül¬ hısab (14/41)
	namaz/salat sistemi o kadar güzel bir sis¬temdir  ki
	içi  rahmet;   dışı  huzur doludur.
	Kısaca  son dualarda kişi  dünya ve ahirette iyilik ve azabdan korunmak ister. Kendinin ve çocuklarının ibadet ehli olmasını ister. Ebeveyninin ve mü’minlerin de affını taleb eder.
	Böylece her okuyan  hem kendisi  çocukları ebeveyni ve hem de müslümanlar için iyi temennide bulunduğundan  dua ve niyazlar zincirleme  bir birlerinin gıyabında ve onlara yönelik olarak maddi bir çıkar düşünmeden yapılmış olur. Bundan daha kapsamlı ve güzel bir sistem olabilir mi?...
	Hak teala her şeyin en güzelini nasib etsin. Amin.
	S E L A M
	Düzgün bir şekilde namazım buraya kadar getiren kişinin  namazından çıkması için yapacağı son şey selam vermektir.
	esselamü aleyküm ve rahmetüllah diyerek  başını önce sağa 
	sonra tekrar aynı selamı (esselamü aleyküm ve rahmetüllah diye) söyleyerek sola çevirmek suretiyle namazının o bölümünü bitirmiş olur.
	Bunun karşılığında allahümme en tesselamu ve min kesselam tebarekte yazelcelali vel ikram diyerek cevab ge¬rekir.
	Eğer yalnız kılınan bir namaz ise  kendi kendine  
	cemeatle kılınıyor ise  müezzin  imam’ın selamına cevap vererek namazı bitirmiş olur.
	Şimdi: Kısaca bu selamları incelemeye çalışalım; 
	bir günlük namazda;
	- (21) adet tahiyyatta okunan ikişer selam (21 x 2 = 42)
	- (13) adet ikişer selam  (13 x 2 = 26) 
	- (13) adet se¬lam karışılığı ikişer selam  (13 x 2 = 26)   
	toplam (42 + 26 + 26 = 94)
	beş vakit namazın da her biri toplu birer selam olduğundan
	neticede (94 + 5 = 99) eder. 
	Nasıl bir sistemdir ki her yönü insan’ı hayrete düşürüyor. 
	Baş taraflarda gördüğümüz gibi namaza (99) esma-i ilahinin varlığı ile başlamıştık  
	sonunda da (99) selam ile nihayete erdirmiş oluyoruz.
	Esselamu aleyküm ve rahmetüllah diye başını 
	sağa çeviren  Zat tecellisindeki kişi  o istikamette ne kadar varlık varsa hepsine selamet dilemiş olur. 
	Sola çevirdiğinde de aynı şeyi o istikamette olanlara dilemiş olur. 
	İnsan-ı Kamilin ihatası ve rahmeti çok geniştir.
	ALLAHÜMME EN TESSELAMU VE MİN KESSELAM
	Allahümme en tesselamu ve min kesselam tebarekte yazelcelali vel ikram diyen müezzin veya namaz kılan kişi  
	(ey Allah’ım selam sensin ve selamet sen¬dendir  sen bereket yücelik ve ikram sahibisin) demiş olur.
	Bu ifadeleri değişik mertebelerden çok iyi değerlendirmek lazım gelir. 
	Ehli indinde gerçekleri bi¬lindiği üzere Hak kendi kendini yücelterek kulunun ağzından  cevap vermektedir.
	Hak’kın güzel isimlerinden Esma’ül hüsnadan biri olan selam  büyük ağırlığı olan bir isimdir ve insanın kay¬ınaklarından biridir. 
	Nasıl ki Sübbuh ve kuddüs melekler  için  kullanılırsa   
	Aziz ve  cabbar  ve mütekebbir de cin ve şeytanlar için kullanılır.
	Namazın sonlarında oluşan (99) selam ismi  başta oluşan (99) esma-i ilahiyeye birer selamet geçidi olurlar.
	Şöyleki: Mesela  Kahhar esmasından başına bir zorlonma gelecekse  namazda okuyarak oluşturduğu selamlardan bir tanesi onun önüne geçer  tamamen selamete ulaştırır veya en azından şiddetim azaltır. 
	Böylece her bir selam  her bir esmanın ya karşıtı veya destekleyicisi olur. Yani (99) esma’nın biri vasıtasıyla sana faydalı bir şey de gelecekse onu da arttırır.
	Selamın bir başka ifadesi de; kendinde olmaktır  kendinde olan kişi de selamette olur.
	ALLAH’ın c.c. isimlerinden olan selam  kulunda te¬celli ettiğinde o kul birimsel benliğinden uzaklaşmış  Hak varlığı ile gerçek selametine ulaşmıştır. İşte o kul görünümündeki zuhur her varlığa selamet ve huzur kaynağı olmuştur.
	Netice itibariyle  olgun bir namaz  kulu yüce idraklere çıkarıp İrfan ehli olmasını sağlar. 
	İşte böylece na¬mazların sonlarında bulunan selamların sırları meydana çıkmış olmaktadır.
	Allah’dan c.c. her birerlerimiz için selam ve selametli! neticeler niyaz ederiz.
	ALA RESÜLÜNA SALAVAT
	Vakit namazlarının son selamları söylendikten sonra teşbih bölümüne geçiyor ve ala resülüna salavat diyerek  Rasülün üzerine selam getiriyoruz. 
	Niye?... Bütün bu sırları  oluşumları  esrar-ı ilahiyeyi bize getiren o zat’ı mübareğin  Aleyhisselatü vesselamün  alemlerin sul¬tanının  Efendimizin üzerine şükran borcu olarak getiriyoruz.
	Eğer O  bu sırları açıklamamış olsaydı dünyada hiç kimse bunları anlayamazdı. Onun getirdiği sırlarla ve muhteşem İSLAM kültürüyle bu sırlar ortaya çıktı. Bu sebeble minnet borcu olarak her münasip yerde  Ona salevat getiriyoruz.
	Ancak  getirdiğimiz salat-u selamlar telsiz gibi Ona gidiyor  Ondan yansıma yapıyor ve tekrar bize dönüyor. 
	Neticede yine biz faydalanmış oluyoruz  Onun zaten bi¬zim salavatlarımıza ihtiyacı da yoktur.
	SÜBHANELLAHİ VEL HAMDÜLİLLAHİ
	Daha sonra: 
	sübhanellahi velhamdülillahi 
	ve la ilahe illellahu vallahu ekber 
	ve la havle ve la kuvvete illa blllahil aliyyil azıym  diye okuyoruz.
	Burada da yine tenzih var  Cenab-ı Hakk’ı ululama yüceltme var.
	AYET-EL KÜRSÎ
	Bu da bittikten sonra Ayet-il kürsiyi okuyoruz.
	Hepimizin bildiği  (Bakara Suresi 2/255)
	allahü la ilahe il¬la hüvel hayyül kayyumü 
	la te’huzühü sinetün ve la nevmün 
	lehü ma fiys semavati ve ma fiyl ardı
	men zelleziy yeşfe’u ındehu illa biiznihî 
	ya’lemü ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm 
	ve la yuhıytune bişey’in min ılmihî illa bi¬ma şae 
	vesi’a kürsiyyühüs semavati vel¬ arda 
	ve la yeüdühü hıfzuhümü ve hüvel aliyyül azıymü diye başlıyarak devam ediyor.
	Cenab-ı Hakk’ın zatını ifade eden ayetler bunlar  açıklamasına girersek bahsimizi aşmış oluruz. 
	Çünkü bu başlı başına işlenecek ayrı bir konudur  burada sadece namazdaki sıra ve yerine göre açıklama yapıyoruz.
	T E S B İ H L E R
	Sonra sıra tesbihlere geliyor  önce tesbihlerin sayısal hakikatlerine bir göz atalım.
	Bir vakit namazın sonunda 
	- (33) adet sübhanellah 
	- (33) adet elhamdülillah 
	- (33) adet Allahu ekber de¬mekteyiz.
	Bu sayıların toplamı  (33 + 33 + 33 = 99) eder. 
	Beş vakit namazın sonunda her bir tesbihin tamamı (33 x 5 = 165) adettir.
	Tüm tesbihlerin tamamı ise (99 x 5 = 495) olmaktadır.
	(33) sayısındaki üçlerin ifadesi;
	- ilmel yakıyn  
	- aynel yakıyn  
	- hakkal yakıyn’dır.
	(33) sayısındaki iki (2) adet üç (3) ün toplamı 
	(3 + 3) = 6 eder  bu da iman-ı kamili ifade eder.
	İki (2) adet (33)’ün rakkamsal toplamı (3 + 3) = 6
	(6 + 6) = 12 eder  bu da on iki (12) mertebenin ifadesedir.
	Üç (3) adet (33) sayısının rakkamsal toplamı (3 + 3) = 6
	(6 + 6 + 6) = 12 eder  bu da on sekiz (18) bin alemin ifadesidir.
	Üç (3) adet (33) ün sayısal toplamı  
	(33 + 33 + 33) = 99 eder  bu da esmaül hüsnanın ifadesidir.
	Yukarıda belirtilen (165) sayısının meydana getiren rakamların toplamı 
	(1 + 6 + 5) =12 eder bu da (12) mer¬tebenin ifadesidir*(7).
	*(7) Bu mertebeler İRFAN MEKTEBİ adlı fcitcıbırutzda izah edildi.
	Yine yukarıda belirtilen (495) sayısını meydana ge¬tiren rakkamların toplamı  
	(4 + 9 + 5) =18 eder bu da onsekiz (18) bin alemin ifadesidir.
	Ayrıca (99) Esma’ül Hüsna Allah’ın güzel isimlerinde bulunan
	iki dokuz’un ( 9 + 9 ) toplamı da (18) olmaktadır*(8).
	*(8) 18 sayısı 18 bin alemi ifade etmekledir bu hususlar ise çeviri lübb’ül lübb kitabımızda belirtildi.
	Sadece lafzi olmayıp  hakkıyle çekilen tesbihlerin bizlere neler kazandıracağını bir bilebilseydik ne olurdu?...
	Şimdi  çektiğimiz tesbihlerin kısaca manalarını an¬lamaya çalışalım.
	Bir günde çektiğimiz tesbihlerde (165) defa sübhanellah diyoruz  yani tenzih ediyoruz. 
	Ayrıca namaza başlarken (15) defa sübhaneke  
	rükularda günde en az (120) defa sübhane rabbiyel azıym  
	secdelerde günde en az (240) defa sübhane rabbiyel a’la diyoruz.
	Tenzih anlamındaki bu çeşitli lafızları sırasıyla topladığımızda  
	(165 + 15 + 120 + 240 = 540) sayısını buluyoruz. 
	Buradaki 5 sayısı; hazarat-ı hamse  
	              4 sayısı; şeriat  ta¬rikat  hakikat  marifet mertebeleri; 
	sondaki (0) ise    hiçlik mertebesidir. 
	Gerçek bir tenzih ile namaz ibadetine de¬vam eden kişiye bu mertebelerin hakikati açılır.
	Namaz kılan kimse yüce ALLAH-ı günde en az (beş yüz kırk (540) defa tenzih mertebesi itibariyle yüceltmiş ol¬maktadır.
	Yukarıda da belirtildiği gibi sübhanellah tenzihtir  yani Cenab-ı Hakk’ı noksan sıfatlardan münezzeh kılmaktır.
	Onda hiç bir noksanlığın olmadığına yakıyn bil¬gisiyle kani olmaktır.
	Evvelce belirtilen tenzihlerden sonra tesbih ten¬zihleri  namazın varlığında 4 üncü tenzih mertebesini ifade etmektedir.
	Kişi hangi idrak ve yaşam halinde ise  tenzihini ancak o mertebeden yapabilir. Gerçek tenzihi ise sadece irfan ehli olanlar yapabilirler. 
	Ve derlerki: 
	sen kendini nasıl tenzih ediyorsan  biz de öyle tenzih ediyoruz.
	(Saffat Suresi 37/180-181-182)
	sübhane rabbike rabbil ‘ızzeti ‘amma yasıfune (180)
	ve selamün alel mürseliyne (181)
	vel hamdü lillahi rabbil alemiyne (182)
	(izzet sahibi rabbın onların vasıflandırdıklarından münezzehdir. Bütün peygamberlere selam olsun. Alem¬lerin Rabbi olan ALLAH’a da hamd olsun...)
	Bu yüce ayetin sırrım Cenab-ı Hak cümlemize nasib etsin.
	Tenzih;   şeriat  
	ta¬rikat  
	hakikat ve 
	marifet mertebelerinde  
	her mertebenin özelliği itibariyle değerlendirilir geniş kapsamlı bir bilinç mevzuudur.
	Gelelim  Hamd 
	elhamdülillah Hamd alemlerin Rabbınadır tesbihine. 
	Bilindiği gibi Hamd  Cenab-ı Hakk’a şükretmek veya onu övmek’tir  daha evvelce bir miktar anlatıldı.
	Namaz kılma sırasında ve tesbihde kullanıldığımız Hamd ile ilgili lafızlar.
	 40   defa elham’ın hamdı 
	 40   defa semi Allahu limen hamideh 
	 40   defa Rabbena lekelhamd 
	165   defa tesbih’de elhamdülillah
	   5   defa son elham’daki hamd 
	290   defa terarlanmaktadır.
	Böylece kişi bir günlük namaz içinde farkında bile ol¬madan (290) defa hamd etmiş olmaktadır.
	(290)   sayısının  rakkamlarını  ayırıp  toplarsak 
	(2 + 9 = 11) on bir eder  
	11 iki (2) tane 1 ile yazıldığı malumdur.
	Bunlardan birinci bir (1)      Hakk’ın birliği  
	               ikinci   bir (1) ise  Hakk’ın kuldaki birliğidir  
	İşte kemal üzere olan hamd ancak böyle olandır  yani kendinden kendine olandır. 
	Daha sonra bu hamd mevzuuna tekrar temas edeceğiz.
	Gelelim  ALLAH’u ekber tesbihine. 
	Bilindiği gibi bu da yüce ALLAH-ı ululaştırma  yüceltmedir.
	Yine namaz kılma sırasında ve tesbihde kullandığınız tekbirler.
	221   defa namaz tekbirleri
	   1   defa vitr tekbiri 
	 60   defa ezan ve kamet tekbirleri 
	165   defa tesbih’de elhamdülillah 
	447   defa terarlanmaktadır.
	Böylece kişi bir günlük namaz içinde farkında bile ol¬madan (447) defa tekbir getirmiş olmaktadır.
	Şimdi kısaca (447) sayısını inceleyelim  
	baştaki iki dörtü toplarsak (4 + 4) = 8 sekiz olur  
	daha evvelce de belirttiğimiz gibi cennet kapılarının sayısıdır 
	geriye kalan yedi (7) ise yedi nefs mertebesinin ifadesidir. 
	Bir başka yönden baktığımızda (4 + 4 + 7) = 15 (on beş) eder 
	üç çıkarırsak (15 – 3) = 12 kalır  ki on iki (12) mertebeyi ifade eder  
	çıkardığımız üç (3) ise 
	  ilmel yakıyn 
	aynel yakıyn 
	hakkal yakıyn mertebelerinin ifa¬deleridir.
	Kitabımızın üçüncü kısmı olan Ezan-ı Muhammed-i bölümündeki tekbirler faslında bu mevzu’a tekrar devam edeceğiz  burada bu kadarla yetiniyoruz.
	Sübhanellah  dediğimiz zaman Onu noksan sıfatlardan tenzih ediyoruz.
	Elhamdülillah dediğimiz zaman Ona hamd edi¬yoruz.
	ALLAH-u ekber dediğimiz zaman da Onu yücelti¬yoruz.
	Bu ifadeler namaz içinde  baştan beri  belirli yerlerde bir nizam içinde söylendiğinden son ifadelerinde  daha kemalli söylenmiş olması gerekmektedir.
	Mertebeleri itibariyle   
	Sübhanellah   TENZİH  
	El-hamdülillah    TEŞBİH  
	ALLAH-u ekber  TEVHİDdir.
	Bir başka yönden bakışla  
	Sübhanellah   TENZİH  Museviyet
	El-hamdülillah    TEŞBİH İseviyet
	ALLAH-u ekber  TEVHİD Muhammediyyet mertebesidir
	İslam dini Adem (a.s.)dan başlayıp Hazret-i Muhammed (a.s.)na kadar gelen bütün İnsanlık mertebelerini bünyesinde toplamıştır.
	Bu oluşumlar içerisinde tesbihler bittikten sonra sıra duaya geliyor.
	D U A
	Tesbihler çekildikten sonra  
	La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh
	lehül mülkü ve lehül hamdü
	ve hüve ala külli şey’in kadir okunuyor.
	Bunun kısaca ifadesi:
	(O’ndan başka ilah yoktur. O’nun eşi ortağı da yoktur  
	mülk O’nun  hamd O’na dır  
	O her şey’e kadir’dir.) 
	Bu ifadeleri de çok iyi değerlendirmek lazımdır.
	Bunlardan sonra 
	Allahümmahşurna fiy zümratissalihin (iyi temenni) veya benzeri bir ayet okuyup dua et¬mek için ellerimizi havaya kaldırıyoruz.
	Kısaca yukarıdaki temenniye bakalım  
	(ALLAH’ım bizi salih kullarının arasında haşret )
	yani dünya da bizi salih kulların ile birlikte yaşat ahirette de onlarla birlikte haşret. 
	(Çok daha geniş ifade ve kapsamı olan bu temenni’yi Cenab-ı Hak cümlemize en geniş şekilde idrak ettirsin. AMİN)
	Dedikten sonra duamıza başlıyoruz  dileyen dilediği şekilde içinden geldiği gibi  Mevlasına yönelip duygularım ifade eder  veya hazırlanmış duaların biriyle de duasını yapabilir. 
	Daha sonra Fatiha deyip Elham-ı şerîfi okuyup namazını bitirmiş olur.
	F A T İ H A   H A M D
	Şimdi tekrar hamd mevzuuna dönelim  daha ev¬velce de bir miktar bahsetmiş olduğumuz gibi bir günlük namaz da (290) defa hamd olgusu vardır.
	Hamdın  genelde dört mertebesi olmakla birlikte  
	bir de bütün varlığın umumi hamdı vardır.
	Her varlık kendi mertebesinde var olup  zuhura çıktığından bir özellik kazanmış olmaktadırlar. 
	Bu özellikleriyle faaliyet sahasına geldiklerinde birbirlerinden ayrılıp ne için var edilmişlerse  o özelliği ortaya koymaları bütün varlığın umumi hamdı’dır.
	Böylece hamd mertebeleri beş (5) olmaktadır.
	(1) inci mertebe de Hamd Şükür anlamındadır.
	Bu düzeyde olan kimse Cenab-ı hakkın kendisine vermiş olduğu nimetlere karşı şükrünü eda eder. zahiri şeriat mertebesidir.
	İnsanların çoğunluğu bu yaşam içindedir  kişi farkında olmadan menfeat karşılığı şükretmiş olur. 
	Eğer Rabb’ı verdiği ve vermeyi vaad ettiği şeyleri vermemiş olsa büyük bir çoğunluğu bu şükürden vaz geçerler.
	(2) inci mertebede Hamd övgü anlamındadır. Esa¬sen hamd’ın lügat manası da övgüdür. 
	Her hangi bir şey beklemeden  karşılıksız olarak Rabb’ını  sadece mu¬habbeti ve sevgisi gereği övmesi’dir. 
	Bu övgü  öven kişilerin Rabblarını hangi mertebeye kadar idrak et¬mişlerse  ancak o mertebe düzeyinden övebildiklerinden bu kişilerin övgüleri biri birlerinden farklı olur tarikat mertebesidir.
	(3) üncü mertebede
	la uhsi senaen aleyke ente kema esneyte ala nefsik 
	yani (Seni gereği gibi övemedik  sen kendini nasıl övüyorsan biz de öyle övüyoruz ) diyen o yüce peygamber  sallallahu aleyhi vesellem efendimiz  bu vadi de bizlere çok büyük ufuklar açmıştır.
	(4) üncü mertebede Hamd gerçek anlamına yak¬laşmış olmaktadır.
	Sübhanellahi ve bihamdihi
	O’nun hamdıyla tenzih ederiz.
	Burada biraz daha mevzua girerek tefekkür dünyamızı genişletmeye çalışalım. Zira insan düşündüğü sürece zahir ve batın ilerlemişim sağlayabilir.
	(Fatiha Suresi 1/2)
	el hamdü lillahi rabbil alemiyne
	(Hamd  alemlerin Rabb’ı olan ALLAH içindir )
	(1) ve (2) inci mertebelerde kul tarafından yapılan hamd bu mertebede Hakka geçmektedir. 
	Hakikaten de Hamd ancak ALLAH’a mahsustur  yani gerçek hamdı ancak ALLAH yapar  bu bir gerçektir.
	Bu hamdı ancak hakikat mertebesine ulaşmış kimseler anlayıp değerlendirebilirler  zaten burası da ha¬kikat mertebesidir.
	Kulluk mertebesinden yapılan hamd’lar ne kadar yüce duygular içerisinde olursa olsun  yeterli olmaz. 
	Çünkü  kulun gerçek hamdı yapabilmesi için  övdüğü varlığı çok iyi tanıması ve bilmesi lazım gelir.
	O mertebelerde bu mümkün olmadığından gerçek hamd meydana gelmiş olmaz. Ancak Cenab-ı Hak  her türlü hamd’ı eksiklikleriyle kabul eder.
	Az yukarıda gerçek Hamdı ancak ALLAH yapar dedik. 
	Burada roller değişmiş  Kul hakikat mertebesine ulaşınca Rabb’ı onu övmeye başlamıştır.
	(İsra Suresi 17/70)  
	ve le¬kad kerremna beniy ademe
	(Adem oğlunu mükerrem kıldık.)
	(Ahzab Suresi 33/56)
	innallahe ve melaiketehu yusallune alennebiyyi
	(ALLAH ve melekleri peygamberin üzerine salat-u selam getirirler.)
	(Enbiya Suresi 21/107)
	ve ma erselnake illa rahmeten lil alemiyne
	(Seni ancak alemlere rahmed olarak gönderdik ) 
	gibi ve benzeri ifadelerle ALLAH kulunu över.
	İşte bu çok büyük bir idrak mertebesidir.
	Kul kendini tanıma doğrultusunda yol aldıkça  
	- evvela aczini ve yokluğunu anlar. 
	- Ondan sonra da kendi gerçek varlığını idrak eder. 
	İşte o mertebe de Rabb’ı  kulunu övmeye başlamıştır. 
	Bütün alemleri senin için  seni de kendim için halk ettim rütbesini vermiş olur. 
	İnsanoğlu gerçek hedefini bir bilebilseydi ne olurdu?...
	İdraki ve yaşamı oldukça zor olan bu mertebeye Cenab-ı Hak arzulularını ulaştırsın.
	(5) inci mertebe de ise hamd daha da derinleşip genişlemektedir.
	(İsra Suresi 17/79)
	asa en yeb’aseke rabbüke mekamen mahmuden
	(Umulur ki Rabbin seni de makam-ı MAHMÜDa ulaştırır ) hükmüyle bu mertebenin en geniş hali be¬lirtilmiştir.
	Bütün varlık alemi tarafından gerek FITRÎ gerek İRADÎ olarak  övülen  hamd edilen MAKAM-ı MAHMUD  HAKİKAT-i MUHAMMED-i dir.
	(6) ıncı mertebe ise  bütün varlığın her birerlerine mahsus  kendi lisanlarıyla   kendi mertebelerinden yaptıkları Hamdlardır.
	(Fatiha Suresi 1/2)
	el hamdü lillahi rabbil alemiyne
	(Hamd alemlerin Rabb’ı olan ALLAH’a mahsustur) ifadesi bünyesinde çok geniş oluşumu bulundurmak¬tadır.
	(7) inci mertebede hamd 
	efdalü zikir la ilahe illallah  efdaluddu’a elhamdülillah
	ifadesiyle belirtilen duanın efdali/üstünü olan elhamdülillah dır.
	Yarısı Uluhiyyet  
	yarısı abdiyyet mertebesinden hitab eden bu Süre-i şerif-i her rek’atte ve her fırsatta oku¬maktayız  O’na gerçek değerini verip idrakle düşünme¬liyiz.
	(8) inci mertebede ise  hamd ahirette oluşacak liva-ül hamd (hamd sancağı) nın altında sığınmaktır.
	Hamdın (8) mertebesini de anlayabildiğimiz kadar anlatmaya çalıştık  Cenab-ı Hak her birerlerimize bun¬ları daha iyi anlama yeteneği versin  şuurlu insanlar olarak ne yaptığımızı bilmemiz lazımdır.
	Buraya kadar  bir günlük namaz içerisinde okunan sözleri anlayabildiğimiz kadar yazmağa çalıştık  ALLAH c.c. cümlemize idrak genişliği versin. 
	Bundan sonra ha¬reketler bölümüne geçiyoruz. Burada da geniş bir idrake ihtiyacımız vardır  Hak’tan niyaz ederiz. Gayret bizden yardım ALLAH’tan dır c.c.