Kendi yaşadıklarımızı, “Ben olsaydım ne yapardım?” sorusunun cevaplarından, başkalarından duyduklarımızı “Benim başıma gelseydi ne olurdu?” üzerinden kuruyoruz aslında. Aslında her metnin “ebesi” de şiirdir. Bizim sesimiz aslında yaşadığımız coğrafyanın, kişisel ve toplumsal tarihimizin ve belleğimizin bize bağışladığı bir “tını”dır. Aslında yazmıyorum da bir şey çekip izletiyorum gibi.
Aslında klasik diye adlandırdığımız bütün yönetmenlerin bir sinema felsefecisi gibi yaşadıklarını söyleyebiliriz.
Aslında, iyilik kendiliğinden ve istenmeden vermek değil midir? “Sinemanın atına binmiş, edebiyatı kırbaç yapmış” bir yazarla söyleşiler… Hekim sıfatıyla hastalarının, yazarlığıyla Anadolu’nun sır kâtibi olan Ercan Kesal, edebiyatla ilgili, eserleriyle ilgili, memleketle ilgili, hal-i pürmelâlimizle ilgili, taşrayla ilgili, insan halleriyle ilgili, umut ve direnişle ilgili, ahlâkla ve vicdanla ilgili, sinemayla ilgili sohbet ediyor bizimle.
(Tanıtım Bülteninden)